TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE KADIN, KADIN HAKLARI VE İSTİKLAL SAVAŞIMIZDA KADIN KAHRAMANLARIMIZ

 

    “Kahraman Türk Kadını!
    Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.”

                            Gazi Mustafa Kemal Atatürk

    Kadın, anadır, nenedir (babaanne-anneanne), eştir, kızdır, gelindir, yengedir, kaynanadır, haladır, teyzedir, değerdir, değerlidir.
    Türk Milleti tarihin hiçbir devrinde hürriyetini ve bağımsızlığını kaybetmemiştir. Bunu kadını, erkeği, genci, yaşlısı topyekûn bir millet olarak gerçekleştirmiştir. Nitekim şair:

    “Davranı da deli gönül, davranı,
    Kemal Paşa dinlemiyor fermanı,
    Anası, bacısı, kızı kızanı,
    Bizim gibi millet görülmemiştir” der.


    İstiklal Savaşımıza katılıp da şehit olan kadınlarımızın sayısı 62, sadece Antep ve Maraş savunmasında gazi olan kadınlarımızın sayısı ise 164tür. 

    İçindekiler                                    Sayfa No:
    -------------                                    ---------
    İçindekiler                    
    Giriş
    Önsöz
    Tarihte Kadın
    Kuran’da İlk İnsanın Yaratılması ve Eşi
    Kuran’da Eşlerin Yaratılması
    Anadolu’da Kadın Kültepe
    Anadolu’da Kadın Hititler
    Hititlerden Sonra Anadolu  (Urartular, Firigler, Lidyalılar)
    Eski Çağlarda Türkiye (Anadolu) Sınırları Dışında Kadın Hukuku 
    Sümerler
    Yahudilerde Kadın 
    Hıristiyanlarda Kadın 
    Avrupa’da Kadın 
    Diğer Bazı Devletlerde Kadın
    Türklerde Kadın 
    Türklerde Çokeşlilik (Poligami) ve Kadının Yeri
    Eski Türklerde Kadının Adlandırılması
    Eski Tarihlerde Türk Kadınlarının Adlandırılması
    Anadolu Ağzında Kadın,
    Eski Türklerde Zina, Tecavüz, Hırsızlık, Vatan Hainliğinin Cezası
    İskitler 
    Hunlar Göktürkler-Uygurlar 
    Atalar Taşa Kazıyıp Yazmışlar, Biz Okumaktan Aciz…
    Bilge Kağan Yasası En Eski Türk Anayasası “TÖRE” 
    Eski Türklerde Kız Evlat Sahibi Olmak ve Söz Kesmek
    Oğuzlarda Kadın
    Mor Cepken Hikâyesi ve Boşanmak    Kuran’da 
    İslamiyet’ten Önce Araplarda Kadın ve Kız Çocukları
    İslam Hukuku 
    Süt Annelik ve Çocukların Emzirilmesi
    Kuran’da Kadınlarla İlgili Örnekler  
    İslam’da Kadın  
    İslam’da Kadın ve Erkek 
    Zina ve Fuhuş
    Devlet İdare Eden Müslüman Kadınlara Örnek 
    Çeşitli İslam Ülkelerinde Naiplik ve Hükümdarlık Yapan Hatunlar 
    Türklerde ve İslam’da Kadın    
    İslam Devletlerinde Türk Naibeler ve Kadın Hükümdarlar     
    Ortaçağ’da İslam Kadını
    Türk Kültüründe Kadın 
    Kuran’da Saba Melikesi
    Kuran’da Bu Şekilde Anlatılan Bu Olay da Geçen Saba             
    Kuran’da Miras 
    Müslüman Türk Olan Naibe Kadınlar 
    Müslüman Devletlerde Kadın Naibeler
    Selçuklularda Kadın

    Harzemşahlar
    Köle Pazarları
    İbni Batuta Seyahatnamesinde Kadın
    Destanlarda Kadınlarla İlgili Söylenenler            
    Nasrettin Hoca Fıkralarında Kadın
    Mezar Taşlarında Kadın
    İyi Kadınlar
    Saat-name ve Aile hayatında Dua
    Yıl 1622 Güldalı’nın Zaferi
    Osmanlı’da Kadın    
       Osmanlı Sarayında Kadın ve Harem
    Haremde Çalışan Kadınlar ve Görevleri
    Cariyeler ve Odalıklar
    Cariyelerle Evlenmek
    Padişah Dairesine Mensup Kadınlar
    Osmanlı’da Cariyeliğin Son Yılları
    Tanzimat Döneminin Meşhur Kadınları
    Meşrutiyet Devrinin Meşhur Kadınları
    Meşrutiyet Döneminde Basın ve Kadın
    Kadınlar Saltanatı
    İslam’da Boşanma
    İngiliz Elçisi Lady Montaque”nin Mektuplarında Osmanlı Kadını
    Diğer Yönleriyle ve Çeşitli Belgelerde ve Fikri Hayatta Kadın
    Kadınlarla İlgili Bazı Fermanlar ve Fetvalar
    19. Yüzyıl Türk-Osmanlı Kadını 
    Çete Emir Ayşe 
    Onbaşı Nezahat
    Küçük Nezahat
    Milli Mücadelede Atatürk’ün Yanında Yer Alan Kadınlar
    Annesi Zübeyde Hanım
    Kız Kardeşi Makbule Hanım
    Fikrîye Hanım
    Atatürk’ün Tek Eşi Latife Hanım
    Kuvayı Milliye’nin Kadın Kahramanları    
    Cepheye Gönüllü Yazılan Kızlar    
    Türk Kadınları ve İşgal Edilen Vatanın Kurtuluşu için Yaptıkları
    Cephe Gerisinde Türk Kadınları
    Milli Mücadele Basınında Türk Kadını
    Milli Mücadelede Yardım Faaliyetleri    
    Cephane ve Erzak Taşıma
    Mustafa Kemal’in Kağnısı (Elif’in Kağnısı)
    Kağnı Kolları Kadınları
    Seydilerli Şehide
    Kastamonulu Halime Çavuş
    Kastamonulu Şerife Bacı 
    Nene Hatun
    Kara Fatma
    Fatma Seher Hanım
    Ödemiş-Kavaklıdere Köylü Fatma 
    Bilecik Beypınar Köyü’nden Ayşe 
    Ayşe Çavuş
    İstiklal Savaşında Türk Kadını
    Kuvayı Milliye Hareketinde ve Ordu Hizmetinde Türk Kadını
    Ayşe Çavuş 
    Adile Çavuş
    Gördesli Makbule
    Nazife Kadın
    Kahraman Asker Saime Küçük 
    Kılavuz Hatice         
    Tayyar Rahime Hanım…
    Bir Köylü Maraşlı Kadın
    Maraşlı Bir Kadın Kahraman
    Ayıntap Vilayetinin Bir Raporu
    Binbaşı Ayşe  
Hafız Selman
Tarsuslu Kara Fatma Şimşek
Hatice Hanım
Melek Reşit Hanım
Kezban Hanım
Çivi Dudusu
Faike Hakkı Hanım
Sultan Hanım
Adı Hatı Çırpan
Satı Çırpan
Zeynep Onbaşı
Domaniçli Habibe 
Çavuş Pembe
Senem Ayşe Hatun
Ali Kızı Âlime
Hacı Osman Kızı Fatma
Besim Kızı Şükriye
Musa Kızı Fatma
Molla Hasan Kızı Fatma
    Birkaç Şahadet 
    Gazi Anadolu Kadınları da Taltif Ediliyor
    Allah’ın Yardımı:
    Ayşe Çavuş
    Hakları Ödenemeyecekler
    Ayşe’nin Yavruları 
    İbretlik Bir Sahne
    Candan Evvel Vatan
    Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati:        
    Erzak Kolu Komutanı Fatma Çavuş’un Birliğinde Görev Yapan İnönülü kadınlar:
    İstiklal Savaşında Türk Kadını 
    Kuvayı Milliye Hareketinde ve Ordu Hizmetinde Türk Kadını 
    Milli Mücadelede Yapılan Mitingler
    Hazırlık Devri ve Kadınların İstanbul Mitingleri 
    Kadınların İstanbul Mitingleri 
    1919-1920 Türkiye’de Yabancı İşgalini Protesto Mitingleri 
    İstanbul Mitingleri 
    Fatih Belediyesi Önünde Miting 
    Üsküdar Doğancılar Mitingi 
    Kadıköy Mitingi 
    Kadıköy Belediyesi Önü Mitingi 
    Sultanahmet Mitingi 
    İstanbul Türk’tür ve Türk Kalacaktır 
    Diğer Mitingler ve Bazı Şahadetler   
    Kastamonu’da Kurulan Müdafaa-i Hukuk Kadınlar Şubesi 
    Kastamonu’da Hanımların Mitingleri 
    Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Vatan Cemiyeti        
    Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Nizamnamesi
    Sivas Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti
    Kangal Anadolu Kadınları Vatan Cemiyeti Şubesi 
    Pınarhisar 
    Niğde 
    Aydın 
    Burdur 
    Kayseri 
    Kilis Kasabasındaki İşgal Kuvvetlerinin Kumandanının Halka Yayınladığı Bildiri
    Kangal    
    Erzurumlu Kadınların Protestoları 
    Bir Başka Şahadet 
    Ferdi Kahramanlıklar: 
    Süreyya Sülün Hanım 
    Aydın Baltaköy Kadınları
    Fatma Kadın
    Kadınları-Kızlar
    Naima Ulucan
    Gül Hanım, Pembe Hanım, Ayşe Hanım
    Milli Harbde Söylenmiş Türk Kadınları Destanı
    Memleketi Kurtaranlar
    T.C. Devrinde Türk Kadını
    Günümüzde Türk Kadınları
    Meclise Giren ilk Kadınlarımız
Edebiyat Alanında Yaşayan Kadınlarımı
Ülkemizde İlk Dünya Güzellik Yarışması 
İlk Güzellik Kraliçemiz Feriha Tevfik
1950 Güzellik Kraliçemiz Güler Arıman
1963 Güzellik Kraliçemiz Gülseren Esen


    Giriş

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı ve 1. Dünya Savaşında Balkanlar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki topraklarını kaybetti. İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile eki kolu bağlanmıştır. Sevr Antlaşmasıyla da Anadolu topraklarının da parçalanması hedeflenmiştir. 
Türk Milleti, tarihin hiçbir devrinde hürriyetsiz ve devletsiz yaşamamıştır. Karşılaştığı bu tehlikelerden de kadın erkek, yaşlı genç demeden topyekûn bir millet el ele vererek zafere kavuştu. Şair,

“Biz biliriz bizim işlerimizi,
İşimiz kimseye sorulmamıştır.
Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle,
Başımız bir kere eğilmemiştir.

        Kuzumuz var yaylalarda meleşir, 
        Çeşmemiz var, gece gündüz söyleşir,
        Yazımız var pehlivanlar güreşir.
        Bu toprağa kimse girememiştir.

    “Davranı da deli gönül davranı,
    Kemal Paşa dinlemiyor fermanı.
    Anası, bacısı, kızı, kızanı,
    Bizim gibi millet görülmemiştir.” 
                Cahit Kulebi

    Bunun için milletimiz bulunduğu yeri düşman işgalinden ve ilhakından kurtarmak için önce mahalli teşkilatlar kurmuş, gerilla savaşı yapmıştır. Atatürk, 19,5.1919da Samsun’a ayak basmış, Havza, Mitingi, Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle bu mahalli teşkilatları Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti altında toplayarak, Temsil Heyeti başkanı olarak 27.12.1919 da Ankara’ya gelir. 16.3.1919da İstanbul’un işgalinden 39 gün sonra TBMM ni açtı. İç ayaklanmaları ve isyanları etkisiz hale getirerek düzenli ordunun kurulmasını sağladı. Bundan sonra 1. İnönü, 2. İnönü, Sakarya, Büyük Taarruz, Başkomutanlık Meydan Savaşlarını kazanarak, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir İleri’” diyerek düşmanı 9.9.1919 da denize döktü.
    Mudanya Ateşkes antlaşmasının ardından 24.7.1923 de Lozan Barış Antlaşması imzalandı.
    Meclisin açılmasından 10.11.1938e kadar, sosyal, ekonomik, siyasi, kültür vb alanlarında yenilikler yapıldı.
    İşte bütün bu başarılarda Türk Milleti bir bütün halinde birlik ve beraberlik içinde bu başarıları kazanmıştır.
    Bu başarılarda Türk kadınlarının ayrı bir yeri ve değeri vardır. Atatürk:
    -“Dünyanın hiçbir yerinde kadınlar, Türk kadını kadar fedakârlık yaptık diyemezler.” 
    Kadınların bu başarılarında onların uyanık ve bilgili olmalarının önemi çok büyüktür. 
Bilgi de okumakla öğrenmekle mümkün olur.

        KURAN
    Kuran’ın ilk ayeti ALAK 1 “Seni yaratan Rabbinin adı ile oku” dur.
          BAKARA 78 “Onlardan okuryazar olmayan öyle kişiler vardır ki bir takım kuruntuları dışında kitaptan hiçbir şey bilmezler. Sadece bildiklerini zannederler.”
    119 “Şüphesiz Biz seni, gerçek delillerle müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cahillerin yaptıklarından asla sorumlu değilsin.”
    ENAM 35 “Sakın cahillerden olma!”
    ARAF 199 “Sen Allahın saf yolunu tut, bağışlayıcı ol, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.”
    Bu dinin peygamberi:
    “İlim tahsil etmek her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır.”
    “İlim Çin’de de olsa gidip alınız” der.

    Bu dine inanan bir insan nasıl olur da cahil, kalır, cahillerin söylediklerini dinler ve onlara uyarlar. 
    Maraş Ulu Cami İmamı Rıdvan Hoca, Cuma namazı kılmak için camiye gelenlere:
    “Size hutbe okumak için minbere çıkmadım. Kalelerinde bayrağını dalgalandıramayan insanlar Cuma namazı kılamaz” diyor. Bunun üzerine halk eline silah, bıçak, sopa taş ne geçirdiyse Maraş kalesinde dalgalanan düşman bayrağını indirmek için koşuyor. 

        İngiliz Şarkıcı Yusuf İslam, 

    -“Nasıl Müslüman oldunuz? Sorusuna:
    -“Kuran’ı okuyarak. Eğer Kuran’ı okumadan önce Müslümanlarla tanışsaydım, Müslüman olmam söz konusu olmazdı” diyor. 
    Bize düşen ilmi, İslam’ı dimi, diyaneti iyi öğrenmek, öğretmek, yaşamak, yaşatmak, örnek olmak, önder olmaktır.

        KURAN

TAHA    132 - Ey Muhammed! Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel sonuç (akibet) takva sahiplerinindir.    
KASAS 85 - (Resulüm!) Kuran'ı okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."
FURKAN 72 - Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler. 73 - Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar. 74 - Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler. 75 - İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. 76 - Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.

        Adaletiyle sembolleşen Hz. Ömer,

    “İki olayı hatırladığımda güler ve ağlarım.

    Pikniğe giderken annemin hazırladığı bohçayı açtım, yaptığı helvayı önce put yapıp baktım, taptım, sonra yedim. Buna gülerim.
    Kız çocuklarının diri, diri gömülürken yalvarışları gözümün önüne geldiğinde de ağlarım” der. 

        Önsöz


    


        Tarihte Kadın

    Tarihte herhangi bir kavim için kadın varlığını erketen ayrı düşünmek elbette doğru değildir. Çünkü ne zaman ve nerede olursa olsun cemiyet her iki cinsin birliğinden meydana gelir. Bununla beraber kadının erkekle eşit haklara ve görevlere sahip olması, hemen her kavimde, pek çok değişik safhalar gösterdiği için bu bakımdan ayrı, ayrı ele almak gerekir.    

        Kuran’da ilk İnsanın Yaratılması ve Eşi,

    BAKARA 

30 - Bir zamanlar Rabbin meleklere: 
-"Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Melekler: 
-"A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz" dediler. Rabbin: 
-"Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi. 31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: 
-"Haydi, davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi. 32 - Dediler ki: 
-"Yücesin sen ya Rab! Bizim, senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin." 33 - Allah: 
-"Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, Allah: 
-"Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi. 34 - Ve o zaman meleklere: 
-"Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu. 35 - Dedik ki: 
-"Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol, bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." 36 - Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulunduklarından cennet yurdundan çıkardı. Biz de:     -"Birbirinize düşman olarak inin, orada belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasip vardır." dedik. 37 - Derken Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı, onlarla tövbe etti. O da tövbesini kabul etti. Muhakkak O, tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. 38 - Onlara dedik ki: 
-"Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.     39 - İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır.       

    KURAN

ARAF    19 - Sonra Allah, Âdem'e hitap etti: 
-"Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun, dilediğiniz yerden yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." 20 - Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: 
-"Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi.    21 - Ve onlara: 
-"Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.    22 - Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı önceki mevkilerinden indirdi. Ağacın meyvesini tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: 
-"Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?" 23 - Dediler ki: 
-"Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz. 24 - Allah buyurdu:     
-"Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir." 25 - "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan dirilip çıkarılacaksınız!" dedi. 26 - Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bunlar, Allah'ın ayetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar. 27 - Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.     

    KURAN

TAHA    116 - Bir vakit meleklere: 
-"Âdem’e hürmet için secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. 117 - Biz de (Âdem'e) şöyle demiştik: 
-"Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun sıkıntı çeker, perişan olursun." 118 - "Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ancak cennettedir. " 119 - Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın." 120 - Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: 
-"Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" 121 - Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı. 122 - Sonra Rabbi, onu seçti de tövbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi. 123 - Allah onlara şöyle dedi: 
-"Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan cennetten inin. Artık benden size bir hidayet kitap) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve ahrette zahmet çekmez. 124 - Her kim de benim zikrimden Kuran'dan yüz çevirirse, bilsin ki ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
    


        Kuran’da Eşlerin Yaratılması

        KURAN

4.Nisa) 1 Ey insanlar sizi BİR CANDAN yaratıp, ondan eşini de yaratıp ve ikisinden çok sayıda erkek ve kadın üretip yayan Rabbinizden sakının. 
6.(Enam) 98 Sizi bir CANDAN yaratan O’dur. Bundan sonra annelerinizin rahmine ve babalarınızın sulbüne yerleştirildiniz. 
7. (Araf) 189 Sizi bir CANDAN yaratan ve ONUNLA MUTLU olması için eşini de AYNI CANDAN VAR EDEN O’dur. 
16.(Nahl) 72 Allah sizin için KENDİ CİNSİNİZDEN EŞLER yaratmıştır ve eşlerinizden size oğullar ve torunlar vermiştir.
25. (Furkan) Sudan insan yaratıp, aralarında KAN ve EVLİLİK bağı kuran da O’dur. Rabbinin her şeye gücü yeter. 
30. (Rum) 21 Kendi cinsinizden SENLİ BENLİ olmanız için EŞLER yaratması, aranızda SEVGİ VE SAYGI yerleştirmesi de O’nun varlığının işaretlerindendir. 
39. (Zümer) 6 Sizi bir CANDAN yaratmış sonra ondan EŞİNİ DE var etmiştir. 
42. (Şûra) 11 Size de KENDİ CİNSİNİZDEN eşler yaratmıştır, hayvanlara da. O sizin NESLİNİZİ böyle arttırır. 
49. (Hucurât) 13 Ey insanlar, Biz sizleri bir ERKEK ve DİŞİDEN yarattık Birbirinizi tanıyasınız diye kavimler ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en DEĞERLİNİZ, O’na karşı en fazla SORUMLULUK şuuru taşıyanlardır. 
3. (Al-i İmran) 110 Sizler iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan ve Allah’a inananlar olduğunuz zaman içinde insanlık için yaratılmış en hayırlı bir TOPLUM olursunuz. 
98. (Beyyine) 7 İnanıp faydalı iş yapanlara gelince işte onlar yaratıkların en İYİLERİDİR. 
2. (Bakara) 272 İYİLİĞİ SADECE ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK AMACIYLA YAPINIZ. 

Çeşitli dillerde ve milletlerde kadın:

Türkler Türkçe Hatun: En değerli hazine, Hanım: Bütün iyi nitelikleri taşıyan 
Araplar Arapça Avrat: En kusurlu varlık
İtalyanlar İtalyanca Manita: El altındaki varlık
İngilizler İngilizce Flört: Oynaşılan varlık 

    Türklerde 

Eş, genellikle hayvanlar için ve özellikle hayvanlar ve bilhassa boyunduruğa koşulan öküzler ile ayakkabı, çorap, terlik için kullanılır. 
İnsanlar için ise ömür boyu beraber oldukları ve birbirlerine eşlik ettikleri için kullanılır.  
Karı- Koca
Koca, bilgedir, dağ gibi yüksektir, yücedir uludur. Dağların zirvesine yağan karlar temizdir, lekesizdir, saftır, temizdir. 
Bu yüzden kadın erine, “Sen benim bilgilimsin, yücemsin, kocamsın” der.
Erkek de kadınına “Sen benim saf, temiz, karımsım, baş tacımsın” der. 
 
    Anadolu’da Kadın

MÖ 2. binden önce ve sonra Anadolu’da yaşamış olan kavimlerin, Hitit ve Urartu devletlerini kurmuş olan halkın başka yerlere göç ettiğini tarih kaydetmemektedir. O halde bu kavimlerden inen halk bugünkü Türklerin de ceddidir. Hitit medeniyetinin olduğu gibi, diğer medeniyetlerin de varisi bugünkü Anadolu Türkleridir. 
Anadolu’nun yazılı tarihi MÖ 2. binde başlar. Bu tarihten önce de Anadolu insanların yerleşmesine elverişlidir. Ancak yazılı belgeler olmadığı için kesin bilgi ve belgeler elde edilememiştir. 
Son yıllarda yapılan araştırmalar sonunda Urfa Göbeklitepe insanların 12.000 yıl önceki hayatları hakkında bilgi vermektedir.      
Göçebe hayattan sonra yerleşik hayata geçen toplumlarda hayvancılığın yanında tarıma başlanması kadının eseridir. Çünkü toplayıcılık ve avcılıkla geçinen toplumlarda erkek av peşinde koşarken kadın çevrede bulduklarını toplamış, tüketime hazır hale getirmesinin yanında tohumlarını ekerek de üretime geçmiştir. 
Yerleşik hayata geçen insanlar üretmenin yanında çanak, çömlek yapımı, dokumacılık, dikiş, hasır, tahta kullanımı ve evlerin yapılması işleri başlamıştır. Anadolu’muzda,
“Yuvayı dişi kuş yapar” sözü boşuna söylenmemiştir. 
Yuvayı erkek yapar ama kadın süsler ve yaşanacak hale getirir. 
Bütün bunlar bir yeri sahiplenmeyi, korumayı ve savaşları ve çatışmaları da beraberinde getirmiştir.     

    Kültepe

Anadolu’da MÖ 2. binde yazılı tarihin başladığı yerleşme merkezi olup günümüzde Kayseri ili sınırları içinde yer alır. Buraya yazıyı Asurlu tüccarlar getirmiştir. Özellikle tüccarların alışveriş için yaptıkları anlaşmalarla başlamış ve hayatın diğer alanlarında da kullanılmıştır. Bu zamanda halk,
Hürler
Köleler ve
Sahura adı verilen özel haklara sahip bölümlere ayrılmıştır. 
Borç yüzünden köle olanlar şahitlik hakları ellerinden alınmakla beraber, önceki haklarını kaybetmezler ve eski mühürlerini kullanırlardı. 
Kadın hakları da ticari anlaşmalar gibi yerli halkla Asurlu tüccarlar arasında düzenlenmiş, sosyal ve ekonomik ilişkileri kapsar. Ticari anlaşmalarda ödünç verme senetlerine yerlilerin adları da karşılıklı yazılmıştır. Burada kadınların da senet yapıp mühürleme hakları vardır. Her çeşit hukuki işlerde dava açma hakkı olduğu gibi davalarda kadının şahitliğine de başvurulur. 
Yerli kadınların Asurlu tüccarlarla evlendiklerine de rastlanır. Kocaları ülkelerine gittiği zaman onların ticari işlerini eşleri yürütmektedirler. İkinci kişilerle anlaşmalar yapabiliyorlardı. Bu aile hukuku bakımından çok önemlidir. Bu devirde tek eşlilik (monogami) esastır. Tek meşru eş bütün haklara sahiptir. Boşandıktan sonra karı-koca gibi yaşamanın cezası ölümdür. Bu arada erkeklerin odalıklarının olduğu, köle kadınların odalık ve sütanne oldukları görülür.
MÖ 1950-1750 yıllarında,
Evlenme, boşanma, evlat edinme gibi aile hukukuyla ilgili konular şahitler huzurunda yapılır. İlk defa evlenen kadın ve erkekler aynı haklara sahiptir.
Asurlu bir tüccarın ikinci bir kadınla evlenmesi yasaktır. Evlenirse eşine ceza öder. 
Asurlu bir tüccar köle kadınla da evlenebilir. 
Boşanan taraf kadınsa erkeğe, erkekse kadına ceza öder.   
Evlenme öncesinde ve sırasında herhangi bir ödemeden –mihir- söz edilmez. 
Buradaki silindir mühürlerin üstünde devrin kıyafetleri, tanrıçaların kıyafet ve sembolleri yer alır. Kaniş baş tanrıçası hayvanlar arasında sembolize edilir. Bu daha sonraki devirlerde görülen Kibele ile karşılaştırılabilir.   

    Hititler

Hititlerde kölelik yaygındı. Kadının cemiyetteki mevkii yüksekti.   
Merkezi Hattuşaş, Yozgat Boğazlıyan’da yer alan Hititler, Anadolu’da 1000 yıla yakın hüküm sürmüşlerdir. Kraldan sonra en yetkili olan kralın annesi “Tavannana”dır. Kraliçeler ise kralın annesi öldükten sonra bu unvanı alabilirlerdi. Törenlerde kralın yanında yer alırlardı. Hatta bazı halk törenlerinde yalnız başına devleti temsil ederlerdi. 
Devletle ilgili belgelerde, fermanlarda kralla Tavannana’nın mührü yan yana yer alırdı. 
Kral ailesinden olan kızların (prensesler) devlet sisteminde kendi sıfatları ve yetkileri olmuştur. Bunlar komşu bağlı (vasal) ve başka devlet hükümdarları ile evlenerek barışın devamını sağlamışlardır.     
Tarihin ilk yazılı Antlaşması olan Kadeş’i Mısır-Hitit MÖ 1295 de kralın yanında Hitit Kraliçesi de imzalamıştır.
Bu antlaşma iki nüsha olarak düzenlenmiştir. Biri gümüş tablet üzerine yazılmış olup Hitit Kral ve Kraliçesi tarafından mühürlenerek Mısır’a gönderilmiş ve bu metin esas alınarak hiyeroglif ile Karnak ve Ramseum mabetlerine yazılmıştır. 
Diğeri de Mısır kralı tarafından verilen Akaçta metindir. Bu tablet Hattuşaş arşivinde bulunmuş olup İstanbul müzesindedir. Mısır’a gönderilen gümüş tablet bulunamamıştır. 
Bu anlaşmayı Hitit kral ve kraliçesinin imzalaması, ikisinin de aynı haklara sahip olduklarının bir işaretidir. Hitit kraliçesinin kendi başına emirler verme ve uygulatma yetkisi de vardır. 
Adaletin başı olan kral, yargıca:
“Haklı davayı kaybettirmeyesin, haksız davayı da kazandırmayasın” der. 
Evlenmelerde ana-babanın rızası şarttır. Erkek, söz kesildikten sonra kız tarafına bir ağırlık, evlenme hediyesi (kuşata) verir. Buna karşılık kızında çeyiz (ivaru) getirmesi bir gelenektir. Erkek, evlenmekten vazgeçerse verdiği hediyeyi alamaz. Bu ana-babaya verilen bir teminat sayılırdı. Fakat birisine söz verilmiş ve evlenme armağanı alınmışken bir diğer erkek kızı kaçırır ve evlenirse ilk sözlü olanın verdiği ağırlığı ona ödemek kanunen mecburidir. Ancak ana-babanın bu hediyeyi vermesi szö konusu değildir. Karşılıklı bütün işlemler bittikten sonra ana-baba evliliğe karşı çıkarlarsa gelen hediyenin 2-3 katına kadar ödemek zorundadırlar. 
Halk genellikler hürler ve köleler diye ayrıldığından, bu miktar hür ve köle kadına göre değişir. 
Ana ölünce çocukları mirasçı olur, erkek ölürse eş ve çocukları paylaşır. Kocasının evinde ölen kadının getirdiği çeyiz eş ve çocukları arasında paylaşırlı. Kadın baba evinde oturuyorsa mirası ana-babasına kalır. 
Aynı işi yapan kadın erkeğe göre yarı ücret alır. Kadın mal mülk sahibi olur ve bağışlayabilir. 
Hitit kadınları adaklarını da kendileri verir, ritüel metinlerini de kendileri yazarlar. 
Sosyal hayatta,
Hürler, köleler, rahipler, tanrı anası denilen rahibeler, savaşta esir edilen insanlara vardır. Köle ve esirlere hürlere verilenin yarısı kadar ceza verilir. Köleler de mal ve mülk sahibi olabilirler, bedelini ödeyerek hür sınıfına geçebilirler.  
Bazı durumlarda hür bir kadınla evlenen kölenin karısı üç yıl sonra kocasının sınıfına geçebiliyor, yani köle sayılıyordu. Bunların doğurduğu çocuklar da kölelik alameti sayılan bir kemeri takmak zorundaydılar. Kölelerin başka ülkelere kaçmaları, onların bu ülkede memnun olmadıklarının bir işaretidir. 
Hırsızlık yapan hürler para cezası ödedikleri halde, kölelerin para cezası ödemeleri yanında bir de burnu ve kulağı kesiliyordu. 
Nam-ra adı verilen savaş esirleri hürle gibi haklara sahip olmakla beraber, bir mal gibi davranıldıkları da olurdu. Örnek kral Puda-Hepa kızına çeyiz olarak Nam-ralar vermiştir. 
Sanat kabartma heykel gibi eserlerinde Hitit kadını sütunlu avlu ile çevrili evinde aile kültürünü yaşatmaya başlıca etkendir. Kıyafetleri topuklarına kadar uzanan elbiseleri uzun kolludur. Bele bir kemer bağlanır, etekleri bazen düz, bazen de uzunlamasına pilselerle süslenmiştir. 
Asker kadınlara yani amazonlara bazen tanrıça denmiştir. 
Hitit dininde tanrılar ve tanrıçalar vardır. Güneş tanrıçası ünlüdür. Bunlar kayalar üzerine kabartma olarak işlenmiştir. Boğazköy’de (Yazılıkaya) Fırtına tanrısının eşi güneş tanrıçası Hepat aynı zamanda adaletin de sembolüdür. (Yargıtay’ın sembolünde gözü kapalı elinde terazi olan bir kadın heykeli vardır.) O, 
Arinna şehrindeki insanların anası, günahlarını, kusurlarını affeden mahkemenin başıdır.     Tanrılar adına kesilen kurbanları o paylaştırır.   
Şikâyetleri o dinler
Ülke sınırlarını tespit eder.
Böylece güneşi temsil eden Arinna Hititlerin resmi tanrıçasıdır. (Hitit Güneşi)
Kubala (Kibele), dağların ve vahşi hayvanların ilahesi olup resmi metinlerde görülmezse da Yazılı Kaya kabartmalarında görülür.   
Bu Frigler’de önemli ye işgal etmiş, Grek, Roma devrinde de “Cybele” Sibel adını almıştır. 
Hitit tanrı ve tanrıçalarının kabartmalardaki kıyafetleri hemen, hemen aynıdır. Yalnız sembolleri farklıdır. Bu da onların tabiatta farklı şeyleri sembolize etmelerindendir. 
Bu devirde hakları olan kadın, heykel ve kabartmalarda kıyafetleriyle süs eşyaları ile tanınırlar. 
Hititlerde odalıklar hariç kralın bir tek eşi vardır. 

    Hititlerden Sonra Anadolu  (Urartular, Firigler, Lidyalılar) 

Urartu, Firgya ve Lidya devirlerine ait kadın haklarını bir önceki devre (MÖ 2000-1200) daha az tanıyoruz. 
Urartular, Doğu Anadolu’da Van ve çevresinde büyük bir medeniyet kurmuşlar (MÖ10-4 asır) ve verimli topraklarda tarımla uğraşmışlar. Burada kanallar açmışlar, sulama yapmışlar kadında bu işe emeğini katmıştır. Bu kanalın adına “Semiramis” adı verilmiş, bağ ve bahçeler yapılmıştır. 
Firg ve Lidyalılar devirlerindeki kadın hakları ile ilgili geniş bilgiler yoktur. 


        Eski Çağlarda Türkiye (Anadolu) Sınırları Dışında Kadın Hukuku

    Sümerlerde Kadın

Sümerler, Fırat ve Dicle’nin güneyine doğudan gelerek yerleştiler. Tarihin eski yazılı devri (MÖ 4. bin) devre medeniyetinin kurucusu olmuşlardır. “Tarih yazı ile başlar” hareketle “Tarih Sümer Ülkesinde Başlar” eseri yazılmıştır. Bu yüzden Sümerlerle ilgili bilgiler yazılı belgelere dayanır. 
Sümerlerle Türkler arasındaki bağlantı her iki medeniyetin de dili Ural-Altay köküne dayanır. 
Sümerlerde din çok tanrılı ve üçlü sisteme dayanır. Burada kadın ikinci sırada yer alır. Toprak ve bereket tanrıçası olarak temsil edilir. 
Siyasi hayatta Sümer sitelerinde (şehir devleti) sülalerin kral listelerinde sadece erkek adları sıralanır. Ancak kral mezarlarının yanında kraliçe mezarlarına ve içlerinde eşyalara rastlanır. Kadınların devlet idaresinde de adları geçmez ama kanunlarda ayrı yeri vardır. 
En eski belgelerde çivi yazısından önce piktografik ve yarı pigraftik sisteme göre yazılan belgelerde kişisel mülkiyetin başladığı görülür. Sümerler devrinde bu daralmış, devlet ve amme mülkiyeti esasları gelişmiştir. Kişiler sadece küçük mülke sahip olabiliyorlar. Mülk bir taraftan şehir beyine, hanımına ve çocuklarına, diğer taraftan da ilahların egemen olduğu toprağa aittir ve bu geniş arazi bir memurlar kütlesi tarafından idare edilmektedir. 
Bu eski belgelerde şehir beyinin ve eşinin ödeme listelerine rastlanmaktadır. Halka ait belgeler ise azdır.
Sümerlere kadar hukuk kuralları genel olarak devlet sistemi ve dini inanışlara göre şekil almış ve uygulanmıştır. 
Sümerlerde Lagaş hanedanı son hükümdarı Urgakina tarafından hukuk kurallarının metinlerine rastlanmıştır. Metinde, “Eskiden var olan hüküm ve adetleri tekrar tesis ve ihya etti. Ningursu’nun sözlerini hâkim kıldı. Hürriyeti tesis etti. Öksüze, yetim kadına kuvvetli kişi haksızlık yapmadı” denilir. 
MÖ 2100 lerde Urnamu ilk ve asıl kanun koyucu olarak kabul edilir. Metinde tarihi, ahlaki ve dini konular işlenmiştir. Sümerlerin kanunlara uyma geleneği kurulmuştur. 
Lipit İştar kanunlarını, İsin handanı Sümerce olarak yazmıştır. Hammurabi’ya kadar Sümer Kanunları Sümer geleneğine göre yazılmıştır. 
Sümer şehir devletlerinde krallar, tanrı ile halk arasında elçi olarak kabul edilmişlerdir. Kral Hammurabi bir heykelde Tanrıdan kuralları alırken görülmektedir. 
Sümer kanunları daha sonrakilere örnek olmuş, krallar “Büyük Çoban” olarak görülmüşlerdir. 
Sümerlerde kral eski Mısır’daki gibi mutlak otorite sahibi değildir. Tanrı buyruğuna uyarak halkın idaresinde adaletli ve gayretli olması gerekir. 
Sümer kanunları dendiği zaman ilk akla gelen Hammurabi Kanunlarıdır. Burada,
“Bir dul kadın, kızını bir aşçıya esir olarak satar, kız buna isyan eder.” Yargılama sırasında iki şahit dinlenir ve kızın satılmış olduğuna annesinin ve aşçının önünde karar verilir. 
Diğer taraftan evliliklerde ailelerin rızası şarttır. Sadece annenin karşı çıkması nikâhın bozulması için yeterlidir. 
Sümerlerde ailenin idaresi erkeğe aittir, ama kadın kendi aleyhine bir şey görürse bunu yargı organına başvurarak protesto edebilir. Kadın özel mal-mülk sahibi olabilir. Ana-baba evinden getirdiği çeyiz ve hediyeler de o kadına aittir. Ailede mal varlığının esas kabul edildiği hallerde çocuklar ana babanın borçlarının da sorumluluğunu taşırlar. Kız ve erkek çocuklar mirasta eşit haklara sahiptirler. Koca eşini boşayabilir, fakat kadının evlenme sözleşmesine konan parayı alması gerekir.
Hani ve Nisaba kanunun ilk maddesi hamile bir kadının kötü tedavi edene verilecek cezalar içindir. Bunu Hammurabi Kanunu 206-214 maddelerinde ayrıntılarla tespit edilmiştir. Özellikle kadın hür veya esirler sınıfında olduğuna göre bu ceza oranları değişmektedir.
Sümer kanununda çocuğu ret eden ana-babanın hakları kesindir. Çocuk evden ve o şehirden çıkmak zorundadır ve mirastan da ret edilir. 
Esir bir kadını hizmetçilik yaptırmak için kaçıran birisi ona karşılık ya esir verir veya ödeme yapar.
Aynı kanunun 11. 12. ve 14. maddeleri ise,
“Eğer bir erkek ikinci bir kadınla evlenirse ve bundan da çocukları olursa, bu kadının ana-baba evinden getirdiği çeyizleri çocuklarına kalır. Baba malı ise 1. ve 2. kadının çocukları arasında eşit olarak paylaştırılır. Fakat meşru eşinin yanında esir hizmetçiden de çocuklar var ise, bunları azat eder, mirasçı olamazlar. Eğer bir erkeğin meşru eşinden çocuğu olmazsa, başka bir kadından çocukları olursa bunlar babalarının mirasına konarlar, fakat bu ikinci eş, birinci eşin yanında oturamaz.
Eşnuna kanunlarının birçok maddeleri de aile hukukuyla ilgili olup, hür ve esir sınıfına ait kişilerin durumları da onan göre düzenlenmiş ve müeyyideler buna göre uygulanmıştır.
Kadının aile içindeki hukuki kişiliği kendisine bir egemenlik tanımakta ve kendi mallarını idare ederken ailenin faydasına göç etmeye zorunlu olmakta, aksi halde kadın satış sırasında şahit olarak işe el koymaya hak kazanmaktadır. Erkek kadını boşayabilir, kadın boşanmak istemezse mahkemeye başvurmak hakkına sahiptir.              
 Sümerlerde monogami esas olmakla beraber çocuğu olmayan kadının üstüne yenisi gelebilir, fakat ilkinin hakları saklı tutulur.
Sümerlerde halk hürler ve esirler olmak üzere ikiye ayrılır. Esirler, hiçbir hakkı olmayanlar ve hakları olanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar. 
Ekonomik hayatta kadın iş gören ve üretici durumundadır. Evlenmede ana-babanın rızası esastır. Tek eşlilik esas olup, boşanmalarda sözleşmeye konan değer tespit edilir. Ayrıca kadının vefasızlığı karşısında verilecek cezada belirtilir. 

Sümer sitelerinde hayat, kadın ve erkeğin hukuk kurallarına uymasıyla mümkün olmaktadır. Bu konuda söylenenler,

“Karım dışarıda mabette
Anam nehir kenarında
Ben burada açlıktan ölüyorum.” 
    
    “Erkek eğlencesi için evlenir,
    Sonra düşününce ayrılır.”

“Karısı bir adamın geleceğidir,
Erke çocuğu barınağı,
Kız çocuğu kurtarıcısı,
Gelin ise bir adamın şeytanıdır.”

    “Evdeki huzursuz bir kadın ağrılara acı katar.” 

    Sümerlerde erkek, ilk eşi kısır olduğu zaman ikinci bir eş alabilirdi. 

    Yahudilerde Kadın 

Yahudiler, her sabahki dualarına:

“Ezeli ilahımız, kâinatın kralı, beni kadın yaramadığın için sana hamt olsun” derler.

    Hıristiyanlarda Kadın

Hıristiyan mukaddes kitabının bir bölümü olan Pavlos’un Koritosullara birinci mektubunun on birinci babında cümle 1-15 Hıristiyan kadınlarının dua ederken başları örtülü olması gerektiğiyle ilgili bir kısımda kadınlar hakkında:
“Çünkü erkek kadından değil, fakat kadın erkektendir. Çünkü erkek kadın için değil, fakat kadın erkek için yaratıldı” yazılıdır.  

    Çeşitli Milletlere Göre Kadın

    
    Bir Rus için, her kadın bir damat için doğmuştur.
    Tanrı karısını dövenin rızkını arttırır.
    Bir Alman için, yeryüzünde iki iyi kadın vardır. Biri daha doğmamıştır, bir diğeri de ölmemiştir.
    Bir Bulgar için, kadın şeytandan beterdir. 
    Bir İranlı için, kadın iblisin kamçısıdır.
    Bir Hintli için, kadın cehennemim baş kapısıdır.
    Bir Arap için kadın yarı beyinlidir, saçı uzun aklı kısadır.
    Bir Yahudi için, bir erkeğin istemeyeceği üç şey,
    Bahçesinde yabani ot,
    Şarabında sirke,
    Evlatları arasında bir kız.
    Bir İngiliz için, bir kadın evden üç defa çıkabilir.
    Vaftiz edilmek için,
    Evlenmek için,,
    Gömülmek için.   
    Bir Fransız için zengin bir erkek, hiçbir kız ve kadın için yaşlı değildir. 

    Avrupa’da Kadın

Sümer, Mısır ve Yunan uygarlıklarında kadınlar manevi iktidarın en üst kademelerini ellerinde tutarlar ve tanrıların tahtında otururlar. Temelde anaerkil olan bu düzenlerde insanların ve hayvanların kaderlerini yönlendirenler, bu kadın ve erkek tanrılardı. Her ikisi de eşit güce sahipti. 
Doğum, aşk ve ölümün beyaz tanrıçası, bilinen ilk tanrı ile ilgili güçtür. Ay, hilal, dolunay ve son dördün ile sembolleştirilmiş. İsis, İştar, Aretemis gibi pek çok ad altında ona tapılmıştı. O kılıktan kılığa girebilen büyük tanrıça idi. 
Uygarlığın başlangıcında kabileler yiyecek ve av peşinde yer değiştiriyor, herkes bu hayatın bir parçası olarak yaşıyordu. Bu yüzden özel mülkiyet, sınıf ayrımı, efendi-köle yoktu.
Tarım, daha güvenli olarak avcılık ve toplayıcılığı yerini almaya başlayınca yerleşik hayat, özel mülk önem kazanmaya başladı. Kabiller toprak ve yurt elde etmeye başladılar. Kadınlar, tohum ve yiyecek yetiştirme arasındaki bağlantının canlı sembolü olarak ortaya çıktılar. Tanrıçalar da öyle Yunan’da bereket tanrıçası Demeter ekinlerinin koruyucusuydu. Kızı Persephone’yi eril yeraltı dünyasıyla paylaşmak zorunda kalmasaydı, belki de yalnızca mevsimlerde değil ebedi bir bereket ve bolluk yaşanacaktı. 
Zamanla tarım gelişti ve yiyecek fazlası elde edilmeye başlandı. Bu da varlığını koruyacak güce sahip olmayanların sömürülmesine özel mülk ve yurt sahibi olama isteğinin artmasına sebep oldu. Elde edilen ürünler sahipleriyle köleleri arasında paylaşılmaya başlandı, kadının manevi saygınlığı azalmaya başladı.
Ailenin reisi baba oldu. Roma’da paterfamilya kelimesi bir erkeğin toprağını, malını, parasını ve kölelerini belirtir, öldüğünde bunların hepsi oğluna geçer. Zamanla kadın da erkeğin familyasının bir parçası oldu, onun malı haline geldi. Erkeğin varlığını devam ettirmek için yardımcı ellere ihtiyaç duyduğu bu ekonomik sistemde çok eşlilik de düzenin önemli bir parçası olarak gelişmeye başladı. 
İslamiyet’teki Âdem ile havanın cennetten kovulmalarına beraber sebep olmalarına rağmen, Musevilikte kadın suçlu olarak gösterilir. 
Hıristiyanlıkta İsa, İslamiyet’teki gibi beşeri babasız olarak dünyaya gelmiş ancak tanrı baba, Meryem ana İsa oğul olarak değerlendirilmiştir. İsa o kadar iffetlidir ki kadınla beraber olmamıştır. 
Musevilik ve Hıristiyanlıkta, tanrı ruh, kadın et ve bedendi. Beden de tutku, cinsellik ve şehvetin güdümünde bir hayvan… Erkek kadınla beraber olmazsa tam bütün olamazdı.
13. yüzyılda Thomas Aquinas ve Albertus Magnus kadının şeytanla evelenebileceğini açıkça ilan ettiler. Buna dayanarak Ortaçağ’da bazı kadınlar cadı diye suçlandılar ve engizisyon onları canlı, canlı yakmaya mahkûm etti. Kadının manevi teslimiyeti böylece tamamlandı. 
Öte yandan erkekler ataerkil sitem içinde kendilerine geniş bir hürriyet tanıdılar. Fahişelik hızla arttı. Nitekim Katolik kilisesinin gelirinin büyük bir bölümü genelevlerden geliyordu. Bir zamanlar ülkemizde de genel patroniçesi Manukyan da vergi rekortmeniydi.
Martin Luther’in reformu biraz da bu ikiyüzlülüğe bir son verme gayretiydi.    

    Poligami (Çokeşlilik)

Poligami kelimesi yaygın olarak bir erkeğin birden fazla eşe sahip olmasıdır. Polijini birden fazla kadınla beraber olmak, poliandri ise birden fazla erkekle beraber olmaktır. Tarım faaliyetleri dolayısı ile poligami –dinler alet edilerek- yaygınlaşmıştır.  
Ortaçağ’da Avrupa’da 6. yüzyılda hazırlanarak Frankların bir kolu olan Sallenlere izafeten “Salien Kanunu” (la loi salique) adı verilen ve Morovenj ve Karolenjler devrinde yürürlükte bulunan bir kanunun 59. maddesinin 5 fıkrası,
Taşınmaz mallarda kızların miras hakkını tanıyor. Bir kimsenin taşınmaz mallarının meşru ve gayrimeşru oğulları arasında paylaşılmasın kabul ediyordu.           
Haçlı seferlerinden sonra 12. ve 13 yüzyıllarda Yakın Doğu’da kurulmuş olan Kudüs, Antakya, Kıbrıs ve Trablus gibi prensliklerde bile, bazı hükümdarların oğulları olmadığı halde, kızları doğrudan doğruya tahta çıkmamışlardır. Ancak bir prensle evlenerek, kral eşi sıfatıyla devlet idaresine katılabilmişlerdir. 
Kendini Frank İmparatorlarının bir devamı sayan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nda da 6. Karl’ın kızı Maria Theressia’nın Almanya hükümdarlığını tanımamış, ancak babası 6. Karl’ın çıkarttığı ve “Die Pragmatichse Sanktion” adı verilen bir kanunla doğrudan doğruya Habsburg tacına bağlı toprakların hükümdarı olması kabul edilmişti. Buna karşılık kendilerini frank İmparatorluğu’nun bir devamı saymayan İngiltere, İskoçya, İspanya, Portekiz, İki Sicilya, (Napoli) İsveç, Norveç, Danimarka ve Rusya gibi devletlerde kadınların tahta çıkmaları oldukça kolay olmuştur.
Avrupa’da taç giymiş olan kadınların çoğu büyük hizmetler görmüşler, adlarını ülkelerinin tarihine iyi bir şekilde yazdırmayı başarmışlardır. Örnek:
İngiltere’de 1. Elisabeth (1558-1603) 1558 de İspanya armadasını yenerek İngiltere’nin Protestanlığını korumuş ve devletini zamanında en güçlü deniz devleti haline getirmiş.                  
Kraliçe Mary (1689-1694) ve Kraliçe Anne (1702-1712) zamanlarında ise İngiltere’de demokrasi tam anlamıyla yerleşerek kesin şeklini almıştır.
İngiltere tarihinde bir çağa adını vermiş olan Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında İngiliz İmparatorluğu bütün dünyaya genişlemiş, İngiltere dünyanın hemen, hemen bütün stratejik noktalarına yerleşmiş. Ve Disraeli gibi büyük bir devlet adamı sayesinde de olan, kraliçe Hindistan’da imparatorluk tacını giymiş ve Mısır, Güney Afrika gibi önemli bir yerleri imparatorluğuna katmıştır.
Rusya’da ise 18. yüzyıl tam anlamıyla bir kadınlar saltanatı yılı olmuş, 1. Petro’nun bir büyük Avrupa devleti haline getirdiği Rusya’nın bu durumunu çariçeler korumayı başardıkları gibi geliştirmişler ve bunlardan 2. Katerina Osmanlı Devletine indirdiği darbeler ile toraklarını geliştirmiş, Rusya’yı kesin olarak Karadeniz’e çıkartmıştır.
15. yüzyıl sonları ve 16. yüzyıl başlarında Katiya Kraliçesi İsabella -Aragon krali Ferdinand ile evlenerek- İspanya’nın birliğini sağlamakla kalmamış, Kristof Kolomb’un istediği gemileri sağlayarak Amerika’nın bulunmasına doğrudan doğruya yardım etmiştir.
1387 de Danimarka ve Norveç tahtına çıkmış olup sonradan İsveç Kraliçeliği’ne de seçilen ve efsanevi Asur Kraliçesi Semiramis’e nispetle kendine Kuzey Semiramis’i adı verilen Margaret (1387-1412) kurmayı başardığı Kamlar Birliği ile bu üç devleti bir süre için birleştirmiştir.
Frank İmparatorluğunun devamı sayılan devletlerde tahta çıkmış ilk kadın olan Maria Thresia (1740-1780) Avusturya Veraset Savaşı’nda ve Yedi Yıl Savaşı’nda Şilezya’yı Prusya Kralı Büyük Friedriche kaptırmış olmakla birlikte hükümdarlığını korumasını bilmiş, enerjisi ve cesareti ile Avusturya hükümdarları arasında üstün bir yer elde etmiştir.
Avrupa’da taht ve taç sahibi olan hükümdar kadınlardan tespit edebildiklerimizin –küçük prenslikler bir taraf –bir listesini sunuyoruz:

    Bizans:

İrene                        797-802
Zoe (Teodora ile birlikte 2 ay)        1042
Teodora                    1054-1058

    İspanya (Kastilya, Leon ve İspanya)     

Urraca (Ieon ve Kastilya)            1109-1126
1. İsabella (Kastilya)                1474-1504
Juana (Kastilya)                1504-1506
2. İsebella (İspanya)                183.-1868

    İskoçya

Margaret                    1289-1290
Mary Stuart                    1542-1568

        Napoli

    1. Juana                    1343-1382
    2. Juana                    1414-1435

        Danimarka, Norveç, İsveç

    Margaret (Dan, Nor, İsveç)            1387-1412
    Christine (İsveç)                1632-1654
    Ulrika (İsveç)                    1720-1751
    Margarete (Dan)                19

        İngiltere

    Lady Jane Grey (İlan Edilmiş, Tutulmamış  1553
    Mary, Kanlı                    1553-1558
    1. Elisebeth                    1558-1603
    Mary (Sutuart) 2.                1689-1702
    Anne (Stuart) 1.&