“Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin olduğunu ve millet şerefini düşünürüm.” Kurtdereli Mehmet (Baykurt) Pehlivan:1864-1939
Zaviye: Köşe, bucak, küçük tekkedir. Bir sofunun ibadet için çekildiği yer.[1]
Tekke, dini tarikatların törenlerinin yapıldığı ve o tarikat dervişlerinin barındıkları yapıya denir. Malazgirt Savaşı’ndan sonra (26 Ağustos 1071) Horasan’dan batıya göç eden Türkmen aşiretleriyle birlikte Anadolu’ya Alperenler de gelerek Türklüğün ve İslamiyet’in Anadolu’da ve Rumeli’de yerleşmesine yardımcı oldular, öncülük ettiler. Bunlar:Hoca Ahmet Yesevi’nin halifeleri olan
Hacı Bektaş Veli, Nevşehir/Hac Bektaş
Baba İlyas Horasani Amasya
Mehmet Buhari Sarı Saltık Rumeli
Yunus Emre Eskişehir
Mevlana Celalettin Rumi Konya
Hacı Bayram Veli Ankara
Şeyh Lütfullah Balıkesir
Derviş, şeyh, tekkenin idarecisidir. Şeyhler genellikle pehlivanlar arasından seçilirdi. Bir pehlivanın süresi olmayan şeyhlik makamına gelebilmesi için güreşte isim yapmış olması ve bu konuda bilgisinin olması ve otoritesinin kabul edilmesi gerekirdi.
Şeyhliğe seçilen kişinin şeyhliği, lonca teşkilatlarındaki şeyh, mütevelli, kethüda seçiminde olduğu gibi o tekkenin bulunduğu şehrin mahkemesi tarafından onaylanarak sicile kaydedilip belgelendirilirlerdi.
Güreş tekkelerinde haftanın Cuma günü yapılan yarışmalar diğer tarikat tekkelerinde olduğu gibi kendine ait tören ile başlar ve yapılırdı. Evliya çelebi bu töreni,
“Ayin-i piri yar-ı veli” diye tanımlıyor.
Güreş tekkeleri de Yeniçeri ocağı gibi tamamen Aleviliğin ve Bektaşiliğin etkisi altındaydı. Pehlivanlar saçlarını tıraş ettirirken başlarının tepesinde Aleviler gibi bir tutam saç bırakırlardı.
Tekke pehlivanlarının –dervişlerin- İstanbul içinde ve civarındaki meydanlarda güreşmelerine izin verildiğini, hatta saraya davet edilerek padişah huzurunda güreştiklerini tarihi belgeler göstermektedir.
Hafız Osman, güreş meraklısı olup Yenikapı Mevlevihane’si yakınındaki güreş meydanında ve diğer meydanlar ile Çukadar Veli meydanlarında güreşler seyretmiştir.
Sultan 1. Abdülhamit, huzurunda Tekke pehlivanları ile Enderun’daki pehlivanların yaptıkları güreşleri en çok seyreden padişahtır.
Bursa Güreşçiler Tekkesi
Osmanlıların kurdukları ilk güreş tekkesidir. Sultan Orhan Gazi tarafından 1358de Kaleiçi’nde kurulmuştur.
Edirne Güreşçiler Tekkesi
[1]Mustafa Nihat Özen age sf 926/ Dr. Mehmet Doğan age sf 1066
Edirne Nisan 1360 ta alındıktan sonra ilki başkent Bursa’da kurulan Güreşçiler tekkesinin ikincisi yeni başkent Edirne’de Kale içinde yapıldı. İlk şeyhi şeyh Cemalettin Efendi’dir.
Rumeli gençleri, haftada bir defa Cuma günü 70-80 çift yağlanarak başarılı olan ataları gibi Zaloğlu Rüstem’e benzeyen kuvvetli ve cesur bir şekilde birbirleriyle el sıkışıp şeyhin elini öptükten ve baş başa verip Hz. Muhammet için dua ettikten sonra güreşe başlarlar. Seyirciler şaşırır ve soluk soluğa kalıp başları dönerek güreşleri seyrederlerdi.
Büyük tekkenin güreş yapılan yeri, yağlanmış olup, görülmemiş bir alandır. Alışık ve becerikli olmayan insan ayağını bassa hemen kafası yere gelir. Amma bu alanın yiğit ve cesur erleri, yalın atak çıplak oldukları halde iki üç saat güreşirler. Hasmın (Kısabendi) hanesinden, (Künde Atma)dan, Şiraziden, (Asmanişinden) Sarmadan, Kesmeden, Kavak Dikmeden, Taşlamadan, Cezayir sarmasından, Kapan Atmadan kısacası bütün güreş oyunlarının birisiyle rakibinin boş yerini bulup oradan atarak öç alırlar. Çünkü pehlivanlar tarafından kuvvetli olmak yiğitliktir ama oyun boz olmak erlikten daha erliktir, yiğitliktir. Atalarımız,
“Erlik on ise bunun dokuzu hile, oyundur” demişlerdir. Doğrusu da böyledir. Savaşa gidecekler için silahşörlük ve güreş yapmasını, bilmek çok gereklidir. Güreş peygamberimiz Hz. Muhammet’in en çok yapılmasını istediği spor dalıdır.
Şeyh Cemalettin’in mezar taşında,
Hüvel baki
Kutbüz demekle maruf pehlivan
Cemaleetin ruhu için
Fatiha 1200 (M 1786) yazar.
Kutbüz: Dünyanın kutbu
Manisa Güreşçiler Tekkesi
İzmir ve çevresini ilk önce –ilk Türk denizcisi- Çaka Bey fethetmiştir. Malazgirt zaferinden sonra İznik’i (1077) alıp Anadolu Selçuklu Devletini kuran Kutalmış Oğlu Süleyman Şah, kızını aldığı, Trakya’daki Peçeneklerin de yardımıyla sıkıştırdığı (1091) Bizans’ın entrikasıyla- Çaka Bey’i 1096 da öldürttü.
Konya Selçukluları, 13 yüzyıl başlarında İzmir ve çevresini almışlar, ancak Alaşehir ve çevresi Bizans’ta kalmıştı.
Enveri, Aydınoğulları döneminde Alaşehir Savaşı’nda ölen Sait Pehlivan ileilgili,
“Said adlı vardı bir pehlivan
Nerdibana çıktı ol dem bi-aman
Çıktı hem İlyas Bey, Dündar Bey
Said ol günde kıldılar şehit
Din yolunda nail kıldı ol Said”
Umur Paşa’nın İstanbul tekfuru ile görüşmek için Karaburuna gidişini anlatırken de,
“Oldı aşa Karaburun’a revan,
Bile anında Hızır Bey Pehlivan” der.
Manisa, Selçuklular ve Aydınoğulları zamanında önem verilmeyen bir şehirdi. Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı ülkesine katıldıktan sonra, Osmanlı padişahlarından ilk defa burasını çok seven ve imar eden Sultan 2. Murat’tır.
Sporcu olduğu kadar sporcuyu da koruyan 2. Murat, Manisa’daki Sarayı yaptırırken pehlivanlar ve okçular için birer tekke de yaptırdı.
Bu tekke Sultanlar Türbesi’nin güneyindeki “Kurşunlu Türbe” yakınındaydı. Bu türbenin yanında da Güreşçiler tekkesi vardı
İstanbul’da Şüca Tekkesi
İstanbul fethedildikten (29 Mayıs 1453) sonra Unkapanı civarında Küçükpazar-Unkapanı yolu üzerinde “Pehlivan Şüca” ve daha sonra da Zeyrek’ten şimdiki Şeyh Sefa Sultan Cami’nin önüne inen yokuşun bitiş yerinde de Pehlivan Demir tekkesi” açıldı. Bunların ardından Amasya ve Manisa gibi –şehzade sancağı olan- önemli şehirlerde de tekkeler kuruldu.
İstanbul’da Pehlivan Güreş Tekkesi/Pehlivan Demir Tekkesi
Evliya Çelebi bu tekke ile ilgili,
“Esnaf-ı Pehlivan-ı Kuştigiran: Tekkeleri iki yerdedir. Biri Küçükpazar yakınında, Unkapanı yolu üzerinde Servi Fırını karşısında “Pehlivan Şüca Tekkesidir. Ebul Fetih Gazi’nin tekkesidir.
Diğeri de Zeyrek yokuşu ayağında “Pehlivan Demir Tekkesi” dir. Bu tekke bakımlıdır. İçinde tekkenişini Baba Hasan iyi gidişiyle tanınmış bir ihtiyardır. Bu tekke içinde 300 pehlivan vardır, onar çift camız (manda) ancak karşı koyabilir. 150 çift pehlivan kısbetlerini giyip, sarı zeytinyağı ile yağlanıp, insan ejderhası gibi apul, apul aslan gibi birbirlerine sarılıp seyircilere pehlivanlıklarını gösterip, oyunlarını yaparak Alay Köşkü dibinden geçerler ve padişah tarafından birçok hediye ile ödüllendirilirler. Piri Hz. Mahmut Pir yar velidir. Bu tekkenin adı, Seyahatnamenin basma nüshalarında, “Nemur” diye yazılmıştır. Tekke için “Güreşçiler” değil, “Pehlivanlar Tekkesi” denilmiştir.[1]
Spor Alanları
Cumhuriyet Öncesi
Türk Milleti, toplu yaşadığı her köy ve kasabada düz ve çimenlik bir yeri güreş ve cirit alanı olarak seçmiş ve korumuştur. Osmanlılar zamanında özellikle başşehirler ve şehzade sancakları buna öncülük yapmışlardır.
Bursa’daki Spor Alanları
Atıcılar Alanı,
Abdal Murat Alanı,
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 9-26 Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 1989
Pınarbaşı Alanı
Burada özellikle Edirne’deki Sarayiçi (Kırkpınar) Spor alanına geniş yer vereceğiz.
Edirne’deki Spor Alanları
Osmanlılar Edirne’yi aldıktan sonra bu şehrin askeri bakımdan önemini ve Hz Muhammet’in Sarı Saltık’ın rüyasına girip,
“Bu yer dar al nasırdır, bu yeri elden komasınlar” diye söylediği rivayeti bazı tarihlerde yazılmış olduğundan, Osmanlı padişahları buraya önem vererek “Dar al nasr” (Öncü yeri) Dar ala saltana” (Saltanat yeri) ve “Dar al fetih” (Fetih yeri) gibi andılar.
Edirne Kaleiçi’nde küçük bir şehir iken, Osmanlıların fethinden sonra köşkler, saraylar, camiler, kervansaraylar, mesire yerleri ve spor alanları yapılarak çok büyüdü.
Spor yarışmalarının ve avların yapıldığı bu yerlerin bir kısmı bugün sınırlarımız dışında kalmıştır. Bir kısım spor alanları da kullanılmadığından yok olup gitmiştir. Halen kullanılmakta olan tek spor alanı Sarayiçi’dir.
Sarayiçi Alanı (Kırkpınar)
Sarayiçi Bizanslılar zamanında “Prens Kumanan Çayırı” olarak bilinen bir mesire ve eğlence yeriydi.
Çağımızda Sarayiçi denilen yer, Tunca Nehrinin iki adasından büyüğü olan ve halk arasında “Tavukormanı” diye anılan adanın güney ucundaki bölümüdür. Bu yer Osmanlılar zamanında “Adameydanı” diye anılırdı. Yeni Saray’ın (Saray-ı Cedide Amire) bahçesi içinde cirit oynamak ve cündilerin (asker) gösteri yapmaları için ayrılmış bir spor alanı olup, diğer kısımları çok güzel çiçekler ve ağaçlarla bezenmiş gerçekten eşi bulunmaz bir bahçedir.
1653 te burayı gezmiş olan Evliya Çelebi de bu bahçeyi,
“Edirne şehrinin kuzeyinde etrafını Tunca nehrinin çevirdiği geniş, verimli lâlezar (eşsiz) bir yerdir. Bir tarafı da saraçhane Köprüsü’ne kadar çok yüksek çınar, servi, kavak ağaçları ile süslenmiştir ki içi türlü, türlü yırtıcı hayvanlar ve kuşlar ile doludur. Bu bağın güney tarafı bir büyük çimenliktir ki o tarafa saray kapısı açılır. O kapının yanında “Adalet” kapısı vardır. Bu çemenzarın (çimenlik) tam ortasında göğe uzanmış bir yüksek sütun olup, tepesinde altıntop vardır. O topa bütün ok atıcı ve silahşor pehlivanlar ok ve kurşun atarak yeteneklerini (maharet, hüner) gösterip hediyeler alırlardı. Bahçenin kuzey kısmında hasahurlar (Güneş burçları) bulunur ama bu bahçenin dört tarafında yüksek duvarları yoktur. Çünkü her yanı deniz gibi Tunca Nehri ile çevrildiği için duvara gerek görülmemiştir. Sadece bir kat duvar ile çevrilidir.
Günümüzde zaman zaman Tınca Nehri taşınca Sarayiçi’ni seller basıyor.
Moltke, Sarayiçi’nin, Kırkpınar Güreşleri’nin yapıldığı yerin kuzeybatısında yer alan Yeni saraydan söz eder. 1910 da Kırkpınar Güreşlerini seyretmek için gittiğimde ben de bu sarayın kalıntılarını gördüm.
2. Murat buraya yeni sarayı yaptırmadan önce buradaki Eski Saray’ın bahçesi olmadığından Mamak (Mamuk) denilen yerde bir bahçe ve köşk yaptırdı. Çoğu zaman buraya gelir, eğlenir, önündeki ovada (Saray Ovası) paşaları, beyleri ve askerleriyle cirit oynar, hatta elçilerin önünde sırığın tepesine konulmuş kabağa atını koştururken ok atardı.
Fatih Sultan Mehmet de burada ayş (eğlenirdi) eylerdi. O buraya (Kum Meydanına) yeni bir saray yaptırdı. Bu sarayın Sarayiçi yönünde açılan Demirkapı’dan çıkılıp, Fatih Köprüsü’nden geçilerek Sarayiçi’ne girilince sağda Bostancı Başı Kasrı bulunuyordu. Bu kasrın karşısında yani köprünün sol başında da İftar Köşkü vardı. Bu köşklerden biraz ileri de sağda duvarları kule gibi yüksek pencereleri kafesli Su Kulesi (Şimdiki Adalet kasrı) ve nihayet Sarayiçi’ni şehir tarafına ve Musalla Ovası’na birleştiren köprünün iç tarafında Terazi Kasrı, Sarayiçi’ni süsleyen binalardı.
Çok yüksek ağaçların gölgelediği ve güzel binaların süslediği bu cennet gibi şirin spor alanının orta yerine dikilmiş uzun sırığın tepesine altından yapılmış bir top konulmuştu. Su Kulesinin önüne sıra ile dizilmiş 6 tane “İbret Taşı” 17. Yüzyıl ortalarında Sarayiçi’nin görüntüsünü tamamlıyordu.
Osmanlı padişahları çeşitli tarihlerde burada cirit, çeşitli spor dallarına katılmışlardı.
Sarayiçi Edirnelilerin Ruz-ı hızır gününü kutladıkları ve güreş yaptıkları en başta gelen yer oldu. Ancak Kırkpınar güreşleri yine Edirne-Ortaköy şosesi üzerinde bulunan Simavina Köyü ile Sarıhızır Köyü arasındaki Kırkpınar mevkiinde yapılıyordu.
Balkan Savaşlarında (1912-1913) Edirne işgal edilince Sarayiçi, 1683 2. Viyana kuşatmasında başarısız olan Merzifonlu kara Mustafa Paşa’nın can düşmanı Mısırlı Kemankeş Darüssade Ağası Kemankeş Yusuf Ağa ile Mirahur Boşnak Süleyman Ağa tarafından idam edildi. İbret taşında teşhir edilip sarıca Paşa Cami haziresine Arap Hidayet Hoca tarafından defnedilmesinden sonra balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı sırasında da acı olaylara sahne oldu.
Haziran 1919da Edirne’ye gelen Polanyalı pehlivan güreşmek isteyince o zaman Kirişhane Mahallesinde oturan Adalı Halil ile bu pehlivanın 6 Haziran 1919 günü Sarayiçi’nde güreştirilmesi kararlaştırıldı. Ancak Polanyalı
“Adalı beni daha önce Avrupa’da iki defa yendi diyerek bu güreşi ret etti.
Adalı Halil de Çömlekköylü Kara Emin ile güreşti. Adalı rakibine Kazkanadı çırpması yaparken Kara Emin bacağından yaralandı, güreş tam sonuçlanmadı ve kısbeti kesilerek çıkarıldı.
İstiklal Savaşını kazanan Türk Ordusu 25 Kasım 1922 de Edirne’ye girdi. Yunan işgalinden kurtulan Edirne’deki Sarayiçi’nde ilk Kırkpınar Güreşi, 30 Mayıs 1924 Cuma günü Edirne milli Eğitim Müdürü ve Türk Ocağı Başkanı İsmail Habib Sevük’ün öncülüğünde yapıldı. [1]
Demirtaş Ovası
Saray Ovası
Musalla (Namazgâh) Ovası
Kum Meydanı
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 34-42
Şikâr (Av, Avlanma) Kapısı Meydanı[1]
İstanbul’daki Spor Alanları
Serçeşme-i Küştigran Pehlivan Demir Meydanı
Evliya Çelebi Süleymaniye Camiini anlatırken bu güreş yeri için,
“… Süleymaniye Camiinin çevresi birkaç bin adımdır ve birkaç küçük yer de Süleymaniye ile Eski Saray duvarı arasında Serçeşme-i Küştigran Pehlivan Demir Meydanı adı ile ün yapmıştır. Hâlâ ikindiden sonra bütün tekke pehlivanları o güzel yerde güleşirler. Güleş kelimesinin Türkçesi Güreştir.[2]
Yenikapı Mevlevihane’si Meydanı (Kallias Meydanı)
Yenikapı Mevlevihane’si Silivri Kapısı ile Topkapı arasındaki Mevlevihane Kapısının karşısında surların dışındadır. Bu Mevlevihane’nin şeyhi Osman Efendidir.
Bu şeyh güreş seyretmeyi sevdikleri için Pazartesi günleri Yenikapı Mevlevihane’si yakınındaki düzlükte yer alan meydana gelip pehlivanların güreşlerini seyredermiş.
Ağa Çayırı
Evliya Çelebi’nin bu adı verdiği bu yer hakkında çok bilgi olmamakla beraber Koca Mustafa Paşa yakınında olduğunu öğreniyoruz.
Cundi Meydana
Evliya Çelebi bu meydanın adını yazmaz. Ayrıca Ayasofya Meydanı diye bir meydandan söz eder. Bu Ayasofya Meydanı Cundi Meydanı olmalıdır. Bu konuda Reşat Ekrem Koçu,
“Eminönü kazasının Alemdar Nahiyesinin Küçük Ayasofya Mahallesindedir. Marmara kıyısında olup, Sirkeci-Yeşilköy Demiryolu bu meydanın güney kenarından geçer. Kaburga Sokağının, Şehsuvarbey Sokağının, Güngörmüş Sokağının ve Meydanarkası Sokağının birer başları bu meydanın üstündedir.
Kâğıthane ve Sadabat
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 42-60
[2]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 148
Kâğıthane deresi adıyla bilinen derenin iki yanında düzlüktür. Değişik zamanlara birçok padişah zamanında özellikle Lale Devrinde çeşitli eğlenceler ve yarışmalar yapıldı.[1]
İstanbul’da biri Küçükpazar Kurbunda Unkapı yolu üzerinde Ebulfeht Gazi’ye ait Pehlivan Şüca Nemur Tekkesi, diğeri, Zeyrekteki Pelvan Nemur tekkesi olup bu tekke hala mamurdur. Bu tekkede üç yüz pehlivan vardır. Bu tekkeler Yıldırım Beyazıt zamanında açılmıştır.[2]
Sultan Abdülaziz devrinde Keçeci Köyündeki tekkeye ödenek ayrılmıştır. [3] Özellikle Sultan Abdülaziz ve diğer padişahların himayesinde yapılan ve kendilerinin de seyrettiği güreşlere “Huzur Güreşleri “denilirdi. [4]
Suyolcu Mehmet Pehlivan sultan Abdülaziz’in güreştiği ile ilgili olarak:
“Yalan, hem de kesin olarak yalandır. Sultan Aziz hem padişah, hem de halifedir. Eli bile tutulup öpülmez, eteği öpülen biriyle nasıl güreş tutulur? O çok kuvvetli bir insandı ama hiçbir zaman güreş tutmamıştır, tutabilmesine de imkân yoktur” der.[5]
Türklerde, tarihin her devrinde, güreş müsabakaları hiçbir zaman ok yarışmalarından geri kalmamış belki ondan daha büyük bir ilgi uyandırmıştır.
Büyük şehirlerden en küçük köye kadar her yerde güreşler en büyük zevkle seyredilir ve adeta bir bayram sevinci içinde olurdu. İki haneli (evli) bir köy bile Türk sporuna eleman yetiştirirdi. Bu spor ananesi ve ruhu bugün de aynı kuvvetle yaşamaktadır. Güreşlerde şehirlerimizde halkın gösterdiği ilgi (rağbet) o derece yüksektir ki büyük yarışmalarda çok defa saatlerce önceden yerler dolmakta ve kapılar kapatılmaktadır. Köylerimizde ise düğün ve bayram gibi sevinçli günlerde milli oyunlarımız ve bu arada güreş en başta yer alır. Güreşsiz geçen bir şenlik yarım kalmış sayılır.
Türkler pehlivanlarını yetiştirmek için her zaman esaslı teşkilat yapmışlar, İstanbul’u alınca bu teşkilatı hemen orada da uygulamışlardır.
Zeyrek’teki Pehlivanlar Tekkesi yurdun büyük yeteneklerini toplayıp yetiştiren ve ülkenin her tarafına değerli öğretmenler hazırlayan bir idman ocağı idi. Burada yetişen pehlivanların adları yazılı olan (havi) defterlerden bir kısmı Topkapı sarayı Müzesi arşivinde bulunmaktadır.
Yine aynı yerde bulunan Çebi Hümayun ve İhsanı Şahane defterlerindeki kayıtlardan senin birçok günlerinde yapılan güreşlerden başka bayram günlerinde büyük pehlivan güreşleri (deve, boğa vs güreşleri de yapılır) geleneksel olarak yapılan güreşleri anlatan ibarelerin başında bulunan bermutadı kadim tabirinden anlaşılmaktadır. Bayram güreşleri ile ilgili ayrıntılar eski tarih kitaplarının çoğunda vardır. Bu güreşler bazen Eski Sarayda, bazen Gülhane’de bazen de Yalı Kasrında ve diğer köşklerde yapıldığını da bu yerlerde güreş yerlerinin de tasrih edilmesi sayesinde biliyoruz.
Her güreş günü pehlivanların sayısı ve adları, kimin kiminle güreştiği, hangisinin galip geldiği, galip gelene, yenilene, duacıya kaçar kuruş verildiği yine bu kayıtlarda yazılıdır.
(Devamı yarın...)
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 148-154
[2]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar sf 16 A&B Kitapçılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. İstanbul Ekip Grafik Ankara 2000
[3]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar sf 20 A&B Kitapçılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. İstanbul Ekip Grafik Ankara 2000
[4]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar sf 21 A&B Kitapçılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. İstanbul Ekip Grafik Ankara 2000
[5]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar sf 22 A&B Kitapçılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. İstanbul Ekip Grafik Ankara 2000
Yorum yapın