“Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin olduğunu ve millet şerefini düşünürüm.” Kurtdereli Mehmet (Baykurt) Pehlivan:1864-1939
16-19 Mayıs 1952
9-11 Mayıs 1953 Geçen yıl 240 TL ile ağalık ihalesini alan Âdem Kireççi taahhüdünü yerine getiremediği için ağalık İbrahim Bildik’e verildi.
4-6 Haziran 1954
27-29 Mayıs 1955
8-10 Haziran 1956 Ahırköylü Ahmet Merter
8-10 Haziran 1957
6-9 Haziran 1958
5-7 Haziran 1959 Ahırköylü Ahmet Merter 2500 TL
24-26 Haziran 1960 İhtilal İdaresi Seçilen Ağıldan (1750TL) ağalığı Türkiye İş bankasında çalışan Salim Doğramacı’ya verdi.
14-16 Temmuz 1961 Hilmi Atakan (2550 TL)
22-24 Haziran 1962 Muhittin Ağaoğlu (1500 TL)
21-23 Haziran 1963 Ali Rıza Keleşoğlu (2250 TL)
12-15 Haziran 1964 Ali Rıza Keleşoğlu (2250 TL)
11-13 Haziran 1965 Hakkı Meriç
17-19 Haziran 1966 Olimpiyat Şampiyonu Gazanfer Bilge (1825 TL)
16-18 Haziran 1967 Gazanfer Bilge (3066 TL)
14-17 Haziran 1968 Süleyman Şahin (3100 TL) Çanakkale Seramik Md)
14-17 Haziran 1969 Mehmet Özhisar (4100 TL)
12-15 Haziran 1970 Adapazarlı Celal Hacıeyüpoğlu (21.500 TL)
11-14 Haziran 1971 Babaeskili Doğan Görkey
9-11 Haziran 1972 Olimpiyat Şampiyonu Hamit Kaplan (22.500 TL)
8-10 Haziran 1973 Samsunlu Şevki Aslan (10.100 TL)
14-17 Haziran 1974 Zülfikar Karabulut (15.000 T)
13-14 Haziran 1975
11-13 Haziran 1976
17-19 Haziran 1977
23-25 Haziran 1978
15-17 Haziran 1979 Bandırmalı Süleyman Özmercan (176.000 TL) 20-22 Haziran 1980 Büyükçekmeceli Cemal Pul (600.000 TL)
12-15 Haziran 1981 Mustafa Bekdemir (1.8500.000 TL)
4-6 Haziran 1982 Ali Ayağ (2.765.000 TL)
3-5 Haziran 1983
14-16 Haziran 1984 Edirneli Mustafa Bilgin (3.200.000 TL)
12-14 Haziran 1985 Mustafa Bilgin 4.500.000 TL)
4-6 Temmuz 1986 Halil Kılıçoğlu (25.000.000 TL)
3-5 Temmuz 1987
8-10 Temmuz 1988 Bursalı Gazino İşletmecisi İbrahim Çayla (60.000.000 TL)
23-25 Haziran 1989
22-24 Haziran 1990
5-7 Temmuz 1991
3-5 Temmuz 1992 Alper Yazoğlu (100.000.000 TL)
2-4 Temmuz 1993
22-24 Temmuz 1994
30 Haziran-2 Temmuz Hüseyin Şahin (4.500.000.000 TL)
5-7 Temmuz 1996 Hüseyin Şahin 7.000.000.000 TL)
11-13 Temmuz 1997 Hüseyin Şahin (35.500.000 TL)
17-19 Temmuz 1998 Hüseyin Şahin (21.000.000 TL)
9-11 Temmuz 1999 Ayhan Sezer (37.500.000 TL)
30 Haziran-2 Temmuz 2000
29 Haziran-1 Temmuz 2001 Bigalı Mustafa Saruhan (35.000.000 TL)
28-30 Haziran 2002 İzmitli Mehmet Sait Yavuz (40.000.000 TL)
27-29 Haziran 2003 Zübeyde Kavraz (85.000.000 TL) Şartları yerine getiremediği için Necdet Çakır
27-29 Haziran 2004 Mustafa Altunhan (86.000.000 TL)
24-26 Haziran 2005 Âdem Tüysüz (300.000.000 TL)
30 Haziran 2 Temmuz 2006 Âdem Tüysüz (180.000.000 YTL)
29 Haziran-1 Temmuz 2007 Âdem Tüysüz (361.000.000 TL)
4-6 Temmuz 2008 Antalyalı Mehmet Cadıl 250.000.000 YTL
3-5 Temmuz 2009 Seyfettin Selim (400.000 YTL)
25-27 Haziran 2010 Seyfettin Selim (250.000 TL)
8-10 Temmuz 2011 Seyfettin Selim (322.000 T)
6-8 Temmuz 2012 Seyfettin Selim (222.000 TL)
5-7 Temmuz 2013 Seyfettin Selim (200.000 TL)
20-22 Haziran 2014 Antalya Belekli Süleyman (Mercimek 897.000 TL)
24-26 Temmuz 2015
2016
2017
2018
2019
2020 Virüs 19 sebebiyle yapılamadı.
2021 Virüs 19 sebebiyle yapılamadı.
2022
2023
Kırkpınar dualı çayırı er meydanı T.C. Devletinin başpehlivanın belirlendiği yerdir. Balıkesir’deki Alaca Mescit nasıl Kuvayı Milliye’nin Mescid-i Aksa’sı ise Bizanslılara ait Domuzhisarı ve Yunanistan sınırlarında kalan Samona da Kırkpınar’ın Mescid-i Aksası’dır. Camiler ve mescitler de nasıl Kâbe’nin birer şubesi ise güreşlerin yapıldığı dualı çayırlar, er meydanları da Kırkpınar’ın birer şubesidirler.
Kırkpınar Güreşleri’nde Gelenekler
Kırkpınar Güreşlerinin her unsuru uzun yıllar nesilden nesile, ustadan çırağa aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.
Misafirlerin ve Pehlivanların Çağrılması, Karşılanması ve Ağırlanması
Kırkpınar’a Çağrı
Ağa Mart ayı başından itibaren köylere, kasabalara, tanınmış köy ağalarına ve önemli kişilere mühürlediği kırmızı mumları göndererek, panayırın ne zaman açılacağını bildirir. Ayrıca gazetelerde duyurular yapar.
Yarışmaların Düzeni
Panayırlarda yapılacak at koşusu, güreş, yaya koşuları ve bisiklet yarışı gibi yarışmaların hangi saatte yapılacağı, nereden başlayıp nerede biteceği, ne kadar ödül verileceği önceden belirlenir ve gazetelerde yayınlanarak güreş severlerin bilgilendirilmesi sağlanırdı.
Misafirlerin Karşılanması
Kırkpınar’a gelen seyirciler, genellikle köylerin ağaları önlerinde at veya araba ile toplu bir halde gelirler. Kırkpınar Ağasına verilecek canlı hediyelerde beraberlerinde olduğu için, uzaktan kolayca belli olur.
Selim Mezarı denilen yere konulmuş olan gözetleyici, böyle bir kalabalığı görünce, alindeki bayrağı havada sallayarak, Kırkpınar’ın giriş yerinde bekleyen diğer gözetleyiciye bildirir. O da davul-zurnacılara bildirir. Sonra hepsi birlikte sırtına kırmızı çuha örtülmüş be başına ipekli puşo bağlanmış güzel erkek tayı da beraberlerine alarak gelenleri giriş yerinde karşılarlar.
Misafirler, davul-zurna eşliğinde Kırkpınar Ağasının yanına götürülür. Ağa misafirlerini ayakta karşılar ve:
-“Hoş geldiniz” diyerek, getirdikleri hediyeleri kabul ederek, onlara badem ezmesi, çay, kahve, şerbet ve ayran gibi şeylerden ikram eder. Bir süre sohbet ettikten sonra, misafirler kendileri için ayrılan çadırlara giderek dinlenirler.
Misafirlerin Ağırlanması
Kırkpınar Ağası, panayır açılmadan bir hafta önce Kırkpınar Çayırına çadırlar kurdurur. Ağanın oturacağı çardağı yaptırır. Birkaç gün önceden pişirilen yemeklerle misafirler doyurulmaya başlanır.
Güreşlere katılacak pehlivanlar genellikle kendi köylerinin ağaları ve halkıyla gelir. Çok uzaktan veya Anadolu’dan gelen pehlivanlar daha önce yapılan panayırlarda güreşe, güreşe Kırkpınar’a doğru geldikleri için, hem idman yapmış ve hem de kazandıkları ödülleri satarak giderlerini karşılamış olurlar.
Çoğunlukla bu yabancı pehlivanlar Türk köylüsünün güreş severliği ve pehlivana saygısı dolayısıyla hiç masraf yapmadan Kırkpınar’a kadar gelebilirler. Bu gibiler panayır açılmadan birkaç gün önce gelmişlerse Simavna, Seymenli-Körmutlu, Doğancıarz, Sarıhızır gibi köylerde misafir edilirler.[1]
Günümüzde ağalar, eski ünlü pehlivanlar ve o yerin ünlüleri cazgırlar tarafından davul-zurnanın sesi kesilerek mikrofonlarla anons edilerek seyirciler tanıtılırlar.
Atalarımız, “Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yerde görülme” derler.
Kırmızı Dipli Mum
Kırmızı dipli mum bildiğimiz parafin mumların dip tarafına kırmızı boya sürülmüş olanıdır. Kırkpınar Ağalığını yüklenen kişiler Mart ayı başından itibaren köylere, kasabalara, şehirlere “Mühürlü Kırmızı Dipli Mumları” göndererek panayırın ne zaman açılacağını, güreşlerin hangi tarihte yapılacağını bildirirlerdi. Kırmızı dipli mumlar köy ve kasabaların kahvelerinin yüksekçe bir yerine asılır, böylece herkes Kırkpınar’a davet edildiklerini anlarlardı.
Kırmızı dipli mum geleneği eski dönemlere ait bir çeşit davetiye olarak düşünülebilir. Kitle haberleşme araçlarının olmadığı zamanlarda güreş ağaları “Okuyucu” denilen haberciler aracılığıyla önce pehlivanlara, civar köy ve kasabalara ve özellikle davet edilecek idarecilere kırmızı mum ile birlikte bir de “Güreşe davet” mektubu “Okuntu” gönderirlerdi. Okuyucu gittiği yerlerde güreşe daveti yüksek sesle halka okur, kırmızı dipli mumu da beldenin idarecisine verirlerdi. Bunun için Mart ayından itibaren ağalar tarafından gönderilen okuyucular yollara düşerlerdi.
Günümüzde bu işler kitle haberleşme araçları Gazete, televizyon, telefon ve Özellikle güreşlerin yapıldığı yerlerde yapılan anonslarla yapılmaktadır. Bu arada kırmızı Dipli mum geleneği sembolik de olsa devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Beyaz parafin mumunun dip kısmının kırmızıya boyanması ile elde edilen mum özellikle protokol için davet edilen kişilere gönderilmektedir. [2]
Kırmızı dipli mumlar o bölgedeki köy ve mahalle kahvelerin duvarına asılır. Böylece bütün köy ve mahalle güreşlere davet edilmiş olunurdu.[3]
Yağlanma
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 166-169
[2]Heyet Kurtdereli Güreşleri sf 9 Balıkesir Büyükşehir Belediyesi/Karesi Belediyesi
[3]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar sf 30 A&B Kitapçılık ve Yayıncılık Ltd. Şti. İstanbul Ekip Grafik Ankara 2000
Güreşin Olmazsa Olmazları Bölümünde yer verilmiştir.
Hamam Alayı
Kırkpınar Güreşleri’nde birçok geleneğin ve değerin birleşmesiyle yüzyıllar içerisinde meydana gelmiş bir mozaiktir. Eşsiz değerler mozaiğinin önemli parçalarından birisi de güreşlerin sona ermesiyle düzenlenen ‘Hamam Alayı’dır. Eski Kırkpınarlardan günümüze kadar değişikliklere uğrasa da günümüzde de benzer şekilde hamam alayı yapılmaktadır. Kırkpınar Güreşleri sona erdikten sonra başpehlivanın davul zurna eşliğinde, seyirciler arasında hamam götürülmesi Osmanlı Döneminden günümüze kadar bir gelenek olarak devam edip gelmiştir. Başpehlivanın yakın çevresiyle hamamda yıkandığı sırada hamam dışında davul zurna düğün dernek havası çalar, köçekler ve çengiler de oynardı. Başpehlivan hamam çıkışında da birçok hediye verilirdi. Edirne şekercilerinin kendisine hediye olarak gönderdiği şekerleme ve badem ezmelerini hamam önünde bulunan çocuklara ve fakirlere dağıtırdı.
Hamam önünde hediye dağıtma töreni sona erdikten sonra Kırkpınar Ağası ile Başpehlivan misafir edileceği konağa gitmek üzere her tarafı süslenmiş bir faytona (Landum) binerdi. Faytonun önünde ve arkasında güreşseverler yürüyerek yol alırlardı. Başpehlivan ağanın misafiri olarak Edirne’nin güzel bir konağında yakın dostları ile misafir edilirken konağın çevresinde eğlence düzenlenirdi. Eğlence geç saatlere kadar devam ederdi.
Özellikle Kel Aliço’nun Kırkpınar Başpehlivanlığı yıllarında düzenlenen hamam alayları Rumeli’nin birçok yerinde dillere destan olmuş uzun yıllar konuşula gelmiştir.[1]
Altın Kemer
İlk defa Kurtdereli Mehmet Pehlivan’ın Kemeri Tekirdağlı Hüseyin Alkaya Pehlivan’a takıldı.[2]
1979 Kırkpınar Güreşleri’nde Edirne Belediyesi, Karamürselli Aydın Demir 1976,1977 ve 1978 yılları Kırkpınar Başpehlivanı olduğu için Altın kemerin ebedi sahibi oldu. Bu yüzden İstanbullu sanatkâr kardeşler Kemalettin ve Celal Ersöz’e 22 ayar 730 gr ağırlığında, 700.000 TL ye mal olan bir kemer yaptırdı. Ustalar,
-“Bu kemeri yaparken pehlivanların er meydanında döktükleri ter kadar bir de kemerin işçiliği için uğraştık” dediler. [3]
İzmirli Kara Ali Çelik ve Babaeskili Nazmi Uzun Hakem Heyeti’nin önünde giderek iddialı pehlivanlarla iddiasız pehlivanların karşılıklı kura çektirilmesini teklif ettiler. Böylece iddialı pehlivanların birbirlerini elemelerinin önüne geçilecekti. Kırkpınar Ağası Süleyman Özmercan ve Hakem Heyeti bu teklifi önce kabul eder gibi olsalar da itirazların artması üzerine karma kuraya geçildi. Bunun üzerine güreşlerden çekilen İzmirli Kara Ali Çelik, Babaeskili Nazmi Uzun ve Akhisarlı Ahmet Güneş’e çeşitli cezalar verildi. Bu üç pehlivan bundan sonra Kırkpınar’a katılmadı. [4]
[1]İsmail Yılmaz Cumhuriyet Dönemi Kırkpınar Güreşleri 1. Baskı sf 112 Ege Reklam Basım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul 2015
[2]İsmail Yılmaz age sf 41
[3]İsmail Yılmaz Cumhuriyet Dönemi Kırkpınar Güreşleri 1. Baskı sf 171 Ege Reklam Basım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul 2015
[4]İsmail Yılmaz age sf 171
1985 Kırkpınar Güreşleri’nde Edirne Belediyesi Denizlili Hüseyin Çokal, 1982, 1983 ve 1984 yıllarına üst üste 3 yıl başpehlivan olduğu ve altın kemerin ebedi sahibi için on milyon TL değerinde yeni bir altın kemer yaptırdı. Ayrıca üç yıl üst üste Kırkpınar Ağalığını alan ağaya da bir milyon TL değerinde bir gümüş kemer vereceğini açıkladı.[1]
1990,1991, 19912 yılları Başpehlivanı Karamürselli Ahmet Taşçı Altın kemerin ebedi sahibi oldu.[2]
1995,1996 ve 1997 yılları Başpehlivanı olan Karamürselli Ahmet Taşçı ikinci defa Altın kemerin ebedi sahibi oldu.[3]
Bu tarihten beri Antalyalı Ali Gürbüz 1918,1919den sonra 1922 de başpehlivan olup altın kemerin ebedi sahibi olmak istiyordu ama eleme turlarında hemşerisi Antalyalı Mehmet yeşil Yeşil’e yenilerek elendi ve bu amacına kavuşamadı. Bazı yorumcular bu kemere, “Beddualı Kemer” diyorlar.
Ama Ali Gürbüz,
-“Daha yaşım genç, ben bitti demeden bu iş bitmez. Çok iyi çalışıp altın kemerin ebedi sahibi olmak için elimden geleni yapacağım” diyor.
Şiirlerle Kırkpınar
Sorma Kartal’da idim ben de bu Çarşamba günü Zurnanın tizleri dersen, yedi iklimi tutar Dediler: “Kurnada dünden beri var köy düğünü Şimdi hayvanlı, yayalı, kız, kadın, oğlan, erkek; Hoşlanırsan, hadi olmaz mı? Pekâlâ, gideriz; Kuşatır ip çekilen meydanı yüzlerce ördek.
Hem bira kır görürüz, hem de güreş seyrederiz.” Bir tarafa iner namütenahi araba,
Neyse değnekçi gelip: “ Meydanı açın savulun!” İner ama o kadar süslü ki, dersin: “Acaba,
Der demez başladı kalbi sesi yırtık davulun. Şu beyaz tenteler altında birer hacle mi var? Hacle: gerdek odası.
Güm, güm ötmek ne gezer! Tık nefes olmuş kasnak: Çekilir derken ödüller; Sekin on seçme davar,
Göğsü tokmak gibi küt! Küt vuruyor hışlayarak. İki baş manda, birer tay, dana, top, top dokuma,
Zurna hım, hım mı nedir, söylemiyor bir türlü Hele pekişir gibi peşkeşleri hiç artık sorma.
Üfleyen çingenenin rengi mezar, kendi ölü. Yağ kazanlarla dolu, tartısı yok, ölçüsü hiç.
Pehlivanlar hani? Derken söküvermez mi hocam Hani ister sürün, ister dökün iç!
Birbirinden daha biçare sekiz çıplak adam? Bunların hepsi biter, bir heyecandır belirir.
Ah o soygunluğu rüyada görse korkardı. Ne temaşadır o, titrer durur insan tir, tir.
Çünkü gömlek gibi etten de soyunmuşlardı. Birbirinden daha mevzun iki üç çift endam,
Bir delik torbaya girmiş kimi, kısbet yerine; Atılıp sahneye şahin gibi etmez mi haram;
Çekivermiş kimi, bir lime çuval dizlerine. Ses soluk çıkmaz olur, herkesi ürperme alır;
Kiminin giydiği çakışır, kiminin bez şalvar O geniş yerde nefeslerle beraber daralır.
[1]İsmail Yılmaz age sf 197
[2]İsmail Yılmaz age sf 213
[3]İsmail Yılmaz age sf 225
Kiminin uçkunu boyundan asılma donu var Çünkü meydanda değil, seyre bakanlarda bile,
Acaba yağ sürünürle mi desem yağ nerede? Asım’ın dengi heyakil (heykel) seçilir yüzlerle.
Bereket versin onun madeni varmış derede: Şimdi sağ kolda, gümüş kaplı bire pazıbent
Sağ omuzlarda birer başları kertikli ağaç. Boynu muskayla donanmış, o yarım deste levent
Kadın, erkek suyu aktarmada birkaç bakraç, Önce peşrev yaparak sonra tutuşmazlar mı?
Sonra neredense geliniz yağlanınız haydi sesi, Güneş artık kızışır, hasmını tartar hasmı.
Çöktü meydanda duran kaplara artık hepsi. Uzanır şimdi göğüsler, kavuşur; şimdi, yine
Palaz ördek gibi, bandıkça avuçlar bandı; Dalga çarpar gibi çarpar gerilip birbirine.
Meşin ıslar gibi, kavruk deriler ıslandı. Kimi tek çapraza girmiş, mütemadi sürüyor;
Bu merasimi de bitirip, başlayacak dendi güreş. Kimi sarmayla çevirsem diye sardıkça sarar
Çarpınıp çırpınarak çıktı nihayet iki eş. Kimi kılçık düşünür, atmak için fırsat arar
Daha ilk elde boşansın mı alınlardan ter? Adali gövdeler altında o biçare çayır,
O göğüsler sana ötsün mü körükten beter? Serilir toprağa, hem bir daha kalkar mı? Hayır!
Baktım: Altından o çifte o bir perişan bağırın, Bu el enseye düşürmüş de hemen çullanıyor;
Soluğanlar gibi kalkıp inliyor, çifte karın! O da kurtulmak için türlü oyun kullanıyor.
Sonradan dizlere bir titremedir çökmüştü; Kimi almış paça kasnak, o açar hasmı döner;
Hele çok sürmeyecek dördü de cansız düştü. Kimi Cüretli olur, çifte dalar, hem de kapar;
İki biçare serilmiş, yatıyorken yerde, Kimi baskın çıkarak kazkanadından çarpar.
“Kalkın artık” dediler, lakin o derman nerde! Seyreden halkı da bir gör; o ne candan hizmet,
Güreşin böylesi hiç görmediğim bir şeydi; O ne rikkatli adımlar, o ne me’sum ümmet.
Orta, baş, hepsi de bunlar gibi avareydi. Yarılan başları çevreyle boğanlar mı dedin…
Öğle olmaz mı cemaatle kılarlar namazı. Göz silenler mi dedin, incik ovanlar mı dedin…
Güreşin gümler o esnada mehib ince sazı Yağ süren başka, saran başka, çözenler başka.
Oturur besili davullar yere şişman, şişman, Su veren başka, güğümlerle gezenler başka.
Perde göstermeyenler başlar kabalardan o zaman, Şan şeref duygusu millette nasıl yüksekte,
Öyle inler ki, zemin kalb-i feza küt, kür atar. Merhamet hissi de öyleydi, değil miydi Köse.”
Mehmet Akif Ersoy[1]
[1]İsmail Yılmaz Cumhuriyet Dönemi Kırkpınar Güreşleri 1. Baskı sf XIV Ege Reklam Basım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul 2015
Mehmet Akif, bir röportajda Nevzat Ayas’a:
“Beden mümareselere çok meraklı idim. Kısbet giyerek, zeytinyağı kullanarak güreş de tuttum. Pek İstanbul içlerinde güreşmezdim. Çatalca taraflarındaki köylerde güreşirdim. Ustam da bu kendisiyle bir mahalle arkadaşı olduğumuz Kıyıcı Osman Pehlivandı ki kendisi benden 6 yaş büyüktü. Bu adam daha sonra pehlivanlığın müntehasına kadar yükseldi. Hacı Osman’ın pehlivanlığı da insanlığı da mükemmeldir. Hâlâ dünyada en çok hürmet ettiğim insanlardan birisidir. Pehlivanlığım 16-18 yaşlarında oluyor. Halkalı’da Baytar Mektebi’nde iken Cumaları tabii savuşur, civar köylerde düğünlerde güreşirdim. Yüzmek, atlamak, taş atmak, koşmak gibi bedeni mümareselerle meşguldüm” der.[1]
Geleneklere göre bir pehlivan geçen yılın başpehlivanıyla güreş yapma hakkına sahipti. [2]
Kırkpınar Marşı
Büyük efsaneyi görüyor gibiyim
Tarih dehlizinde yürüyor gibiyim
Eyvah heyecandan ölüyor gibiyim
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Yıl bin üç yüz altmış bir, Rumeli’ne geçilir
Kırkpınar’ın suyundan kana kana içilir.
Türk’ün başpehlivanı burada seçilir.
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Yiğitler çıkmış el bağlamışlar
Kazan başı edip sırt yağlamışlar
Piri üstatlardan destur almışlar
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Yirmi davul, yirmi zurna çalınır
[1]İsmail Yılmaz Cumhuriyet Dönemi Kırkpınar Güreşleri 1. Baskı sf XIV Ege Reklam Basım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul 2015
[2]İsmail Yılmaz Cumhuriyet Dönemi Kırkpınar Güreşleri 1. Baskı sf 107 Ege Reklam Basım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul 2015
Pehlivanlar sıra, sıra salınır
Her bir yiğit namı ile anılır
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Bu ne yüce onur, ne asil gurur
Şölen var Edirne’de davullar vurur
Yağız pehlivanlar nara savurur
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Kırkpınar ağası ağalar ağası
Kırkpınar’da ağa, tarih mirası
Yaşar her ağanın bir hatırası
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Davut sesli cazgır, güreş okuyor
Ter bulaşmış çimen yağa kokuyor
Altı yüz yıl tarih gerçek oluyor
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Dünyada yiğitlik mertlik simgesi
Türk’ün öz sporu yağlı güreşi
Yaşatır Edirne Belediyesi
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Edirne dünyada Türkiye’nindir
Kırkpınar Türkiye’de Edirne’nindir
Yaşayan bir efsane, bir ananedir
Edirne Kırkpınar er meydanında.
Söz/Müzik Beyazıt Sansı [1]
Yağlı güreş yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle güreşin süresi, puanlama ve altın puan kuralları için farklı zamanlar uygulanmaktadır.
Ezan Okunurken Güreşlerin Durdurulması
Dünya üzerinde ezan okunurken durdurulan tek spor karşılaşması güreştir. Ancak puanlama süresinde ezan okunurken de güreşe ara verilmez.
Yağlı Güreşte Kategoriler, Boylar
Yağlı güreşte kategoriler sıklete göre değil de pehlivanların tecrübe ve teknik değerlerine göredir. Bu kategoriler “Boy” adı ile anılır ve şöyle sıralanır.
Eskiden başta Kırkpınar olmak üzere bütün yağlı güreşlerde dört boy vardı. Bunlar:
Ön Ayak
Ayak
Orta
Baştır.[2]
Yağlı Güreşte Boylar
1) Minik 1
2) Minik 2
3) Teşvik 1
4) Teşvik 2
5) Tozkoparan
6) Ayak
7) Deste Küçük
8) Destek Orta
9) Deste Büyük
10) Küçük Orta Küçük
11) Küçük Orta Büyük
12) Büyük Orta
13) Başaltı
14) Baş
[1]Doğanay Çevik Beyazıt Pehlivan Beyazıt Sansı 9. Bölüm sf 166 Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Ankara 2011
[2]Cem Atabeyoğlu Geleneksel Türk Güreşi ve Kırkpınar 1. Baskı sf 45 A&B Kitapçılık ve Dağıtımcılık Ltd. Şti. İstanbul 2000
Yağlı Güreşlerde Cezalar
Ceza Gerektiren Konular Şunlardır:
Rakibe, hakeme veya seyircilere söz veya el kol hareketi ile hakaret etmek, Güreş esnasında rakibi ile münakaşa etmek, tartışmak, Ciddi güreş yapmamak, şike yapmak. Yağlı güreşlerde yasak oyun ve diğer yağlı güreş kurallarına uymamak, hakem uyarılarını dinlememek. Müsabakalar eleme usulü olup, yenilen elenir, kazanan devam eder.
Çayır, saha ve kule hakemleri tarafından uyarı, ihtar, sarı kart, kırmızı kart vs sonucu verilir.
Rakipten izin alamdan su içmek ve kullanma durumunda sarı kart, pasif güreşmek, rakip tarafından saha kenarına sürüldüğünde ihtar, bu üç defa tekrar ederse kırmızı kart ve güreş dışı kalma cezaları verilir.
Puanlama süresince yağ ve su alınmaz.
Yaralanmalar ve Sakatlanmalar
Güreş başladıktan sonra pehlivanlardan birisinin kayarak düşmesi, rakibi tarafından kasıtlı veya istemeyerek el, kol hareketi, tırpan, el ense vs sonucu sakatlanması ve spor yaralanması sonucu doktor ve sağlık görelileri tarafından tedavileri yapılır. Bu tedavinin süresi normal güreş zamanı içinde 5 dakika, puanlama sırasında ise 3 dakikadır. Bu süre içinde tedavisi tamamlanamayan pehlivan yenik sayılır.
Yağlı Güreşte Ödüller
Kırkpınar Güreşleri’nde Başpehlivanlara genellikle ödül olarak para verilir. Örnek, 1910 yılı güreşlerinde 1. Gün başpehlivan olana (5) altın lira, 2 gün (7) altın lira ve 3. Gün (9) altın lira verilmiştir.
Küçük boy pehlivanlarına ise at, koyun, keçi, tosun, sığır gibi canlı hayvanlar verilmesi eski adettendir, “Adet- Kadime” endir. Hayvanların erkek olmaları (aygır, koç, teke, tosun, öküz) tercih edilir.
Bu ödüller güreş seyretmeye ve pehlivanları güreştirmeye gelen köy ağalarının getirdiği hediyelerden ve ağaların kendi mallarından verilir. Şehirlerden gelenler ise, ağa çardağında kahve çay sohbeti yaparken oturduğu minderin altına bir miktar para bırakır. Ağanında katkısıyla Kırkpınar’ın bütün giderleri ve ödülleri karşılanır.
Yenilsin, yenilmesin her pehlivanın ödülle sevindirilmesine önem verilir.[1]
Günümüzde güreşler genellikle yapıldığı yerin belediyesi öncülüğünde düzenlenmektedir. Pehlivanlara ödülleri ve yollukları Gençlik ve Spor Bakanlığı, ilgili belediyeler, ilgili güreş ağaları, yeni kurulan Geleneksel Güreş Federasyonu ve Güreş
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 2 sf 170,171
Düzenleyen Kentler Birliği Başkanı olan Balıkesir Büyükşehir Belediye başkanları tarafından verilmektedir.
Pehlivanlar, “Allah’ın hakkı üçtür” deyip üç defa güreş yaparlar. 1. ve 2. karşılaşmayı kazanan pehlivan 3. güreşi yapmaz. 3. Güreş ancak 1. ve 2. karşılaşmada sonuç berabere ise 3. Karşılaşma yapılır. Her ne şekilde olursa olsun iki defa galip gelen ödülü alır.
Türkiye’de ilk defa bilet keserek seyirciden para toplayıp bu parayı tamamen pehlivanlara dağıtan Kadıköylü Selami Bey’dir. 2. Meşrutiyetin ilanından sonra Selami Bey, Haydarpaşa Çayırında yapılacak bir güreş için giriş parası aldı. Bu parayı derecelerine göre pehlivanlara dağıttı, parsa toplatmadı.[1]
Güreşleri düzenleyen kişi ve kuruluşlar tarafından ilan edilen ödüller her boydaki pehlivanlara verilir. Buna bir örnek, 18,19 1923 te Cumartesi ve Pazar günleri Adalı Halil’in düzenlediği organizasyonda:
Başa güreşecek pehlivanlara 25 Lira
Başaltına güreşecek pehlivanlara 15 Lira
Büyük ortaya güreşecek pehlivanlara 10 Lira
Küçük ortaya güreşecek pehlivanlara 5 Lira
At koşusunda 1. 25 Lira, 2. 15 Lira, 3. 5 Lira
Merkep koşusunda en son gelene 2,5 Lira, ikinciye 1i5 Lira ve 3. ye de 1 Lira
Bisiklet koşusunda 1. ye bir çift iskarpin
Yaya koşusunda 1. ye 100 kuruş verilecektir.
Parsa Toplamak
Güreşi seven ve destekleyen padişahlar zamanında, kendileri adına güreşen pehlivanlar olduğu gibi, padişahların himayesinde “Huzur Güreşleri” yapılır. Pehlivanlara bol ödüller dağıtılırdı.[2]
Parsa, Farsça olup, özellikle açık yerlerde yapılan orta oyunu, hokkabazlık, cambazlık ve güreş gibi gösterilerde oyuncuların seyircilerden -“pamuk eller cebe” denilerek- topladıkları paradır. Bu gelenek batı ülkelerinde de vardır. Güreşte yalnız başpehlivanlar, güreşe başlamadan önce, diğer boylar güreşten sonra seyircinin önünde temenna ederek bahşişlerini alırlar. Bu bir çeşit seyircinin beğendiği pehlivanı ödüllendirmesidir. [3]
Parsa toplamak çirkin bir gelenek olmasına rağmen büyük pehlivanlarımız da bu geleneğe uymuşlardır. Adalı Halil bile Avrupa ve ABD de güreşip servet sahibi olacak
[1]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 1 sf 87 Dipnot 81Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 1989
[2]İsmail Habib Sevük age 238-245
[3]Atıf Kahraman Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi c 1 sf86 Dipnot 80 Kültür Bakanlığı Yayınları Ankara 1989
kadar para kazandığı halde, 1910 da Taksim’deki sirkte güreşirken bir Cuma günü Silivrili İzzet Pehlivan ile Çamlıca arkasındaki Libade’ye güreşe gelmiş ve pabucunu uzatarak hediye toplamıştır. Pabucuna topladığı ödülleri kısbetine doldurduktan sonra tekrar pabucu seyircilere uzatmıştır.[1]
Yağlı güreşte yenen ve yenilen pehlivanlar güreşleri bittikten sonra yenen önde, yenilen arkada seyirciler arasında dolaşarak bir eliyle kısbetlerinin aynalarına (diz) vurarak ve temenna çekerek “Haydi beyler, pehlivana yol parası diyerek diğer ellerindeki bezlere “Parsa” adı altında hediye toplarlardı.
Başpehlivanlık ve Ödülleri
Kırkpınar’ın en büyük ödülünü “Başpehlivan” alır ve bir yıl süreyle “T&uum
Yorum yapın