“Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin olduğunu ve millet şerefini düşünürüm.” Kurtdereli Mehmet (Baykurt) Pehlivan:1864-1939

Yağlı Güreşte Ödüller

Kırkpınar Güreşleri’nde Başpehlivanlara genellikle ödül olarak para verilir. Örnek, 1910 yılı güreşlerinde 1. Gün başpehlivan olana (5) altın lira, 2 gün (7) altın lira ve 3. Gün (9) altın lira verilmiştir.

Küçük boy pehlivanlarına ise at, koyun, keçi, tosun, sığır gibi canlı hayvanlar verilmesi eski adettendir, “Adet- Kadime” endir. Hayvanların erkek olmaları (aygır, koç, teke, tosun, öküz) tercih edilir.

Bu ödüller güreş seyretmeye ve pehlivanları güreştirmeye gelen köy ağalarının getirdiği hediyelerden ve ağaların kendi mallarından verilir. Şehirlerden gelenler ise, ağa çardağında kahve çay sohbeti yaparken oturduğu minderin altına bir miktar para bırakır. Ağanında katkısıyla Kırkpınar’ın bütün giderleri ve ödülleri karşılanır.

Yenilsin, yenilmesin her pehlivanın ödülle sevindirilmesine önem verilir.[1]

Günümüzde güreşler genellikle yapıldığı yerin belediyesi öncülüğünde düzenlenmektedir. Pehlivanlara ödülleri ve yollukları Gençlik ve Spor Bakanlığı, ilgili belediyeler, ilgili güreş ağaları, yeni kurulan Geleneksel Güreş Federasyonu ve Güreş Düzenleyen Kentler Birliği Başkanı olan Balıkesir Büyükşehir Belediye başkanları tarafından verilmektedir.            

            Pehlivanlar, “Allah’ın hakkı üçtür” deyip üç defa güreş yaparlar. 1. ve 2. karşılaşmayı kazanan pehlivan 3. güreşi yapmaz. 3. Güreş ancak 1. ve 2. karşılaşmada sonuç berabere ise 3. Karşılaşma yapılır. Her ne şekilde olursa olsun iki defa galip gelen ödülü alır.

Türkiye’de ilk defa bilet keserek seyirciden para toplayıp bu parayı tamamen pehlivanlara dağıtan Kadıköylü Selami Bey’dir. 2. Meşrutiyetin ilanından sonra Selami Bey, Haydarpaşa Çayırında yapılacak bir güreş için giriş parası aldı. Bu parayı derecelerine göre pehlivanlara dağıttı, parsa toplatmadı.[2]             

Güreşleri düzenleyen kişi ve kuruluşlar tarafından ilan edilen ödüller her boydaki pehlivanlara verilir.  Buna bir örnek, 18,19 1923 te Cumartesi ve Pazar günleri Adalı Halil’in düzenlediği organizasyonda: 

 

Başa güreşecek pehlivanlara                          25 Lira

Başaltına güreşecek pehlivanlara                   15 Lira

Büyük ortaya güreşecek pehlivanlara            10 Lira

Küçük ortaya güreşecek pehlivanlara            5 Lira

 

At koşusunda 1. 25 Lira, 2. 15 Lira, 3. 5 Lira

Merkep koşusunda en son gelene 2,5 Lira, ikinciye 1i5 Lira ve 3. ye de 1 Lira

 

Bisiklet koşusunda 1. ye bir çift iskarpin

Yaya koşusunda 1. ye 100 kuruş verilecektir.

 

Parsa Toplamak

      

Güreşi seven ve destekleyen padişahlar zamanında, kendileri adına güreşen pehlivanlar olduğu gibi, padişahların himayesinde “Huzur Güreşleri” yapılır. Pehlivanlara bol ödüller dağıtılırdı.[3]

Parsa, Farsça olup, özellikle açık yerlerde yapılan orta oyunu, hokkabazlık, cambazlık ve güreş gibi gösterilerde oyuncuların seyircilerden -“pamuk eller cebe” denilerek- topladıkları paradır. Bu gelenek batı ülkelerinde de vardır. Güreşte yalnız başpehlivanlar, güreşe başlamadan önce, diğer boylar güreşten sonra seyircinin önünde temenna ederek bahşişlerini alırlar. Bu bir çeşit seyircinin beğendiği pehlivanı ödüllendirmesidir. [4]

Parsa toplamak çirkin bir gelenek olmasına rağmen büyük pehlivanlarımız da bu geleneğe uymuşlardır. Adalı Halil bile Avrupa ve ABD de güreşip servet sahibi olacak kadar para kazandığı halde, 1910 da Taksim’deki sirkte güreşirken bir Cuma günü Silivrili İzzet Pehlivan ile Çamlıca arkasındaki Libade’ye güreşe gelmiş ve pabucunu uzatarak hediye toplamıştır. Pabucuna topladığı ödülleri kısbetine doldurduktan sonra tekrar pabucu seyircilere uzatmıştır.[5]   

Yağlı güreşte yenen ve yenilen pehlivanlar güreşleri bittikten sonra yenen önde, yenilen arkada seyirciler arasında dolaşarak bir eliyle kısbetlerinin aynalarına (diz) vurarak ve temenna çekerek “Haydi beyler, pehlivana yol parası diyerek diğer ellerindeki bezlere “Parsa” adı altında hediye toplarlardı.

 

Başpehlivanlık ve Ödülleri

 

Kırkpınar’ın en büyük ödülünü “Başpehlivan” alır ve bir yıl süreyle “Türkiye Başpehlivanı” unvanını elinde tutar. Bu unvanı üç yıl arka arkaya koruduğu takdirde Altın kemerin sahibi olur. Diğer kategorilerde birinci olanlara ve dereceye giren pehlivanlara verilen ödül ise özendirme niteliğindedir. Pehlivan ödülü para olacağı gibi at, öküz, dana veya koç da olabilir. Eski yıllarda,

 

Başpehlivana deve,

Başaltı pehlivanına boğa,

Büyük-orta’ ya kısrak, diğer boylara da bunlara benzer ödüller verilirdi.

 

Kırkpınar Güreşleri’nde birinci olan pehlivan o yılın T.C. Başpehlivanı ilan edilir. Bir yıl boyunca Altın Kemer ona verilir. Kırkpınar Güreşlerinin kapanış töreninde İstiklal Marşımız okunurken Bayrağımızı o gönderden o indirir. Yıl içinde değişik yerlerde yapılan güreşlerde salavatlarınken T.C. Başpehlivanı olarak çayıra salınır. Gelecek yıl yapılacak Kırkpınar Güreşleri’ndeki törenlere altın kemerle katılır. Geçit töreninde bayrağı o taşır. Bayrak töreninde İstiklal Marşı’mız okunurken bayrağımızı gönder o çeker. Bir başpehlivan üç yıl üst üste Kırkpınar’da üç yıl üst üste birinci olursa Altın Kemerin ebedi sahibi olur.  

 

Hakem, Kule Hakem Heyeti ve Meydancı

 

Güreş kurallarını uygulayan genellikle eski pehlivandır.

Eski devirlerde bugünkü anlamıyla bir hakem yoktu. Yalnız güreş düzenlenen yerlerdeki esnaf, güreşten anlayanlar ve varsa eski pehlivanlar gelip meydanın bir köşesinde oturur ve güreşleri takip ederdi. Eğer pehlivanlar arasında anlaşmazlık olursa ya da müdahale edilmesi gereken bir durum ortaya çıkarsa, halk onların olaylara el koymasını hoş karşılardı. Zamanla güreşlere eski pehlivanlar davet edilerek hakemlik yaptırılması, hakemliğin bir meslek, bir kurum olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır.[6]

Halkımız “Pehlivanlığın sonu cazgırlıktır” der. Şimdi buna hakemlik de eklenmiştir.   

 

 Kule Hakem Heyeti

 

Genellikle eski başpehlivanlardan ve “Güreş Federasyonunun görevlendirdiği pehlivanlardan meydana gelir. Genlikle çayırın tamamını görecek şekilde olan yüksek bir yerden güreşleri seyrederler. Güreşlerin kurallara uygun olarak yapılıp yapılmadığını gözetler, itirazları değerlendirip karara bağlar. Kendilerinin ve gerekirse yayın kuruluşlarının kamera kayıtların incelerler.

           

            Meydancı (Deynekçi)

 

Meydancı, güreşten iyi anlayan, oyunların sonuçlarını önceden kestirebilen ve pehlivanların özelliklerini, en çok ve en iyi yaptıkları oyunları, daha önce almış oldukları başarıları ve ödülleri bilen; görgülü yaşlı biri olmakla beraber dua okumakta ustalığı olandır.

Meydancı güreşmek için soyunan pehlivanları -boy, boy- sıraya dizer. İçlerinde o boyda güreşmemesi gerekenler varsa onları ayırır. Diğerlerini de yaş, boy ve kilolarına göre eşlendirir.

Boylarına göre dizilen pehlivanları salavatladıktan ve selametledikten sonra meydana salar. Pehlivanların yasak oyunlar yapmasına engel olur. Pehlivanlar arasında yapılan oyunlar ve yenişler konusunda anlaşmazlık olursa hakem heyetine danışır. Onların vereceği karara uyar ve sonucu ilan eder.[7]

 

Cazgır (Dellal, Tellal) ve Başcazgır

 

                        CAZGIR

 

 

            Vur, ha vur, vur davul başpehlivan havası,

            Çıksın, Bekir, Osman, Mestanoğlu, Dülger Ahmet,

            Vur, ha vur, vur davul gürlemenin sırası,

            Davran bre pehlivan, ha ömre bereket.

            Ateş alsın, büklüm, büklüm pazundaki kudret,

            Davran deli fişek, karayel fırtınası,

            Çağlar devirip yenmenin, güreşmenin ustası.

            Vur, ha vur, vur davul dağları taşları titret.

            Dile gelsin Yusuf’un, Aliço’nun hatırası,

            Çıkalım hele meydana yanardağ gibi emret.

 

                        Hey mübarek, mübarek er meydanı bu meydandır.

                        Cümle âlem birikmiş işte davullu zurnalı,

                        Her biri bir özge bu diyarda başpehlivandır.

                        Yiğitler gelir güreş tutmağa, göğsü armalı,

                        Oyları yıldız döker, omuzları çifte burmalı, 

                        Hey senin pehlivan dediğin şahan olup da uçandır.

                        Rüzgâr deme bulutlar, bulut deme dumandır.

                        Vur, ha vur, vur davul gök yerinden kaymalı,

                        Hodri meydan! Vakit tamam, peşrev tamamdır.

                        Ha deyince kaldırıp yere vurmalı.

                                                                                   Atilla İlhan [8]

 

            Kırkpınar Güreşleri’nde önemli görevlilerden birisi de cazgırlıktır. Çünkü cazgırın bütün pehlivanları yakından tanıması, Kırkpınar’a gelmeden önce yaptığı güreşleri bilmesi ve duası okunurken eşlendirdiği pehlivanların güçlü yönlerini söyleyerek hasmını uyarması gerekir. 

            Uzun yıllar Kırkpınar’da cazgırlık yapmış olan Edirne’nin Ayşe Kadın Camii’nin İmamı Sadık (Atılgan) Hoca’nın okuduğu dualardan birisi şudur.

 

“Allah, Allah illallah,

Erler çıktı meydana,

Biri birinden merdane,

Biri ak, biri kara,

Mevla’m her birine kuvvet vere,

 

Bu meydan er meydanıdır,

Nice Koçyiğitler bu meydandan geçti.

Acı tatlı suyun içip göçtü.

 

Atlar gibi tepişelim,

Aslanlar gibi kapışalım.

 

            Ya Muhammet, ya Ali,

            Pehlivanların piri Hz. Hamza veli,

 

Dellal çıksın aradan,

Hepsine kuvvet versin yaradan.”[9]

 

            Kastamonulu Şair ve yazar ihsan Ozanoğlu’nun salavatlama dosyasında:

 

“Taç giyer, kısbet çeker,

Pir Mahmut aşkına” manisi vardır.[10]

 

Kızılcahamam-Çamlıdere arasında bulunan Aluçdağı üzerindeki güreş meydanında, mezarı Çamlıdere kasabasında bulunan Semerkantlı Ali Baba şeyhleri tarafından düzenlenen güreşlerde.

 

            “Edirne’de er yatar,

            Don giyer, kısbet yırtar” denilmiştir.[11]

 

Allah, Allah,

Hoca-i alem,

Seyyid-i kâinat ve

Mu’ciz mevcudat,

Pür kemal cemal,

Muhammet Mustafa’ya salavat,

 

Pirimiz Hz. Mahmut,

Pir yarı veli aşkına

Dest ber dest,

Kafa, ber kafa,

 

Sine, ber sine muhabbet,

Ali şir Yezdan Veli aşkına,

Allah onlara.

 

Engürde er yatar,

Rum’da Mehmet Buhari Sarı Saltuk

Ton giyer, tuman çeker.

 

            Çok uzaklardan geldim,

            Yollar büklüm, büklüm.

            Elimizdedir, mikrofonla yüküm.

Hepinize cümleten selamünaleyküm…

 

Selam size Er Meydanına şeref verenler,

Selam size yağlı güreşe gelenler,

Selam size buraya şeref verenler.

 

Selam size ülkemin sıcak insanları,

Er meydanına şeref verdiniz.

 

BURADA KALDIII

 

Bir taraftan esiyor yeller,

Bir taraftan geliyor seller.

Bu güreşleri düzenleyenlere

Alkış yapan o güzel eller.

 

Bizler Koca Yusufların, Kel Aliçoların,

Kurtderelilerin torunlarıyız.

Biz er meydanlarında,

Sabaha kadar güreş tutan,

Atatürk’ün torunlarıyız.

 

Ne mutlu bu sahalarda,

Güreş tutan Atatürk Gençliğine,

Ne mutlu Türk’üm diyene!

 

Kırkpınar güreşlerinin en ilginç ve en renkli kişilerinden biri de cazgırdır. Cazgır güreşçileri çok yakından tanıyan, güreş bilgisi bulunan –“Pehlivanlığın sonu cazgırlık veya hakemliktir sözü meşhurdur” ve aynı zamanda duahan bir kişidir. Pehlivanları o kendine ait olan manilerle seyircilere tanıtır. [12] 

Yağlı güreşte pehlivanları seyircilere tanıtan, güreşe başlatan kişiye “Cazgır” veya “Salavatçı” denir. Cazgır hakem heyetinin eşleştirdiği pehlivanların adlarını, sanlarını, oyunlardaki hünerlerini, uygun mısra ve dualarla tanıtır.

Cazgır, er meydanındaki pehlivanları seyretmeye gelen halka tanıtan, bunu yaparken de cazgırlara ait heyecanlandıran konuşmalar yapan, dualar eden ve şiir şeklinde maniler okuyan kişilerdir.

Cazgırlık, pehlivanlıkta olduğu gibi usta çırak ilişkisi ile nesilden nesile aktarılır. Cazgırlara “Salavatçı” da denilir. Pehlivanlar ve seyirciler üzerinde manevi gücü yüksek bir ruh atmosferi meydana getirerek pehlivanların ünleri ve oyunlarıyla tanıtırlar. Geleneksel kıyafetlerle dualı çayır olan er meydanında yer alırlar.

Güreşler, cazgır duası denilen manilerle başlar. Pehlivanları çok iyi tanıdıkları için onların özelliklerini manilerle seyircilere tanıtırlar.  [13]    

 

Başcazgırlar

        

Güreşten iyi anlayan, pehlivanları güzel manilerle takdim eden, güreşecek pehlivanların adlarını, şanlarını, korkulu oyunlarını seyircilere anlatan; güreşi kendine has pehlivan duaları ile süsledikten sonra başlatan ve galip gelenleri duyuran kimsedir. Yani cazgırın görevi bir çeşit sunuculuktur. Cazgır bütün güreşçileri yakından tanır, pehlivanların yaptığı bütün eski güreşleri bilir, eşleştirdiği pehlivanların dualarını okurken pehlivanların kuvvetli yönlerini söyleyerek, hasmını uyarır, öğüt verir.

Cazgır, pehlivanları beden gücünden çok akıl gücüne güvenmeye çağırır. Onları motive eder; Allah’ın adı anılarak ve başta peygamber efendimize salat-ü selam olmak üzere pirlerin yâd edildiği, manevi değerlerin dile getirilerek bir anlam kazandırıldığı dualar, sözler, pehlivanları cesaretlendirir.

Cazgır, sesi her ne kadar gür ise de pehlivanları tanıması, bütün güreş oyunlarını bilmesi gibi özelliği olan yaşlı kişilerden seçilir. Hatta cazgırlar, şairlik özelliği taşıyorsa, sözleriyle seyredenlere heyecan salarlar. Sırf cazgır izlemek için güreşlere gidenler vardır.

Cazgır, güreşmek için soyunmuş pehlivanları sıraya dizer. İçlerinde o boydan üst boya güreşmesi gerekenler varsa onları ayırır. Diğerlerini de kuvvetlerine göre birbiriyle eşleştirir. Eşlenen pehlivanlar kıbleye yüzlerin dönerek kolları çaprazlama olduğu halde el ele tutuşurlar. Bu şekilde dualarını okur. Eğer güreşçiler tanınmış güreşçi ise cazgır, ayrı ayrı pehlivanların ardında durarak duasını okur. Güreş başlamadan önce vakur bir şekilde ağır ağır yürüyerek meydanın tam ortasına gelir. Eşleştirdiği pehlivanları yanına çağırır, yönlerini kıbleye çevirir. Elini her ikisinin sırtlarına vurarak rükûa varır gibi eğilip ellerini diz kapaklarına koymalarını söyler, iki pehlivanın arkalarında durur, sağ elini sağdakinin sırtına, sol elini soldakinin sırtına vurur.

Çiftler sağ ve sol elleri birbirini tutarak sağ ayakları biraz ileri ve yana atılmış ve başları öne eğik olarak dururlar. Cazgır her birinin adını sanını memleketini bağırarak söyler. Peşinden duasını ederek ‘Hak yüzünü ağartsın!’ der ve meydana salar. Pehlivanlar Allah, Allah sesleri ve davul zurnalar eşliğinde önce peşrev çekip güreşe başlarlar.

Cazgır, meydandaki birliği korumaya, pehlivanları bir arada tutmaya gayret eder. Güreşin moral kaynağı olup ayrıca yağ isteyen, su isteyen pehlivanlara yağcıyı, bezciyi, sucuyu sevk eder. Dini ve hamasi duygularla güreşçileri halka tanıtan Başcazgır ve yardımcıları kendilerine özgü milli kıyafetler giyer, başlarına poşu sararlar. Pehlivanlıkta olduğu gibi cazgırlıkta da usta çırak geleneği vardır.

Cazgırların en ünlüleri olarak; Edirne Ayşe Kadın Cami İmamı Sadık Hoca (Atılgan) ve Şirin Mustafa sayılabilir. Bugün ülkemizde üç yüze yakın cazgır vardır. Çoğu öteden beri söylenilmekte olan pehlivan dualarını okumakta, kara düzen konuşmaktadırlar. Kırkpınar güreşleri ve diğer yağlı güreşlerin en önde gelen baş cazgırları Şükrü Kayabaşı, Mustafa Bursalı, Koca Osman ve rahmetli Pele Mehmet’tir. Âşık İmami, Türkiye Güreş Federasyonu’nun baş cazgırlarından olup Türkiye’nin her yerindeki yağlı ve karakucak güreşlerine davet edilmektedir.

                        Amasya Hamamözlü Cazgır

Tokur Mehmet [14]

 

 

Mustafa Şirin

D.T. 01.01.191001.01.1990

Başcazgır 1984.1983.1982.1981.1980.1979.1978.1977.1976.1975.1974.1973.1972.1971.1970.1969.1968.1967.1966.1965.1964.1963.1962.1961.1960.1959.1958.1957.1956.1955,

1956… 1982

Balıkesir ili Edremit ilçesi Akçay Beldesi Tahtakuşlar Köy’ünde 1910 yılında doğdu. Balıkesirli Şirin Baba namıyla anılan merhum Başcazgır Mustafa Şirin göçmen kökenlidir.

Cazgırların büyük ustası olan Mustafa Şirin 1950 yılında cazgırlığa başlamıştır. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde cazgırlık yapmış ve Tarihi Kırkpınar Er Meydanı Sarayiçi’nde ilk defa 1954 yılında Başcazgırlığa başlamıştır. Uzun yıllar süren başcazgırlık serüveni 30 yıl devam etmiştir. 1984 yılına kadar gür sesiyle seyirciye pehlivanların tanıtımı hafızalardan silinmemiştir. Mikrofonun olmadığı yerlerde uzun boru ile o gür muhteşem sesiyle pehlivanları halka tanıtmıştır. 1963 yılında Şükrü Kayabaş’ı yanına cazgır yardımcısı olarak almıştır.

1964 yılında Sakarya ili Söğütlü İlçesi’nden Filiz Osman namıyla Osman Kocasakal’ı yanına çırak olarak almıştır. 21 yıl boyunca Kırkpınar Yağlı Güreşlerine genç cazgırların yetişmesi için büyük emekleri olmuştur.

Genç cazgırların ve cazgırlığın gelişmesine vesile olan büyük usta Şirin Baba, 1984 yılında sağlık sebebiyle cazgırlığa veda etmiştir. Başcazgırlık görevini Şükrü Kayabaş’a bırakmıştır. Cazgır Şükrü Kayabaş ve Filiz Osman’ın üzerinde büyük emeği vardır.

Balıkesir Akçay Tahtakuşlar Köy’ünde doğmasına rağmen ikamet yeri Kocaeli Kartepe Sarımeşe’den evlenerek orada ikamet etmiştir. Hiç çocuğu olmamıştır. Eşi rahmete kavuşunca Sakarya Sığınma Evi Düşkünler yurduna yerleşmiş, 1990 yılında hayata veda etmiştir.[1]

[1] Şükrü Kayabaş’ın Mustafa Şirin’i anlattığı anılarından derlenmiştir.

Şirin Baba namıyla bilinen Cumhuriyet dönemi Kırkpınar Güreşlerinin en ünlü cazgırı Mustafa Şirin

 Başcazgır Hali Ağa ölünce bu görev Şirin Baba’ya verildi. Başcazgır Mustafa Şirin Şirin Baba giyim tarzı, ses tonu, manileri ve nükteleri ile pehlivanların ve seyircilerin gönlünde özel bir yere sahipti.

Şirin Mustafa uzun yıllar başcazgırlık yaparak, Sarayiçi’nin unutulmazları arasına özel bir yer buldu.

   Şirin Mustafa’nın unutulmaz manilerinin başında geleni şu idi.

 

“Dün gece uyumadım, ağrıdı dişim,

Baldan, şekerden tatlıdır, Tekirdağlı senin güreşin.

            Bandırmalı Kara Ali’yi sorarsan o da senin bir eşin.”

Şükrü Kayabaş onu,

“Şirin Baba adı ile bilinen ustam Başcazgır Mustafa Şirin Balıkesir İli Edremit İlçesi Güre (Akçay) beldesine bağlı Tahtakuşlar Köyü doğumludur. Kocaeli Sarımeşe’den evlenince oraya yerleşmiş ve kendini tanıdığımdan sonra da hep orada yaşadı.  Kendisi ile ilk defa 1948 de Sarayiçi’nde görev almış ve Başcazgır olmuş. 1982 yılına kadar tam 34 yıl Başcazgır olarak görev yapmış. 1963 te beni çırak olarak yanına aldı. 1965te de Adapazarlı Osman Filiz’i yanına aldı.

Güreş yaparken ayağım kırılınca güreşi bırakmak zorunda kalmıştım. İmam hatip Lisesi mezunu olduğum için hitabetim ve hafızam iyi idi. Cazgırlığa heveslendim. 1962 de Babaeski’de bir güreşte kendisini tanıdım. Kendisine bir boyu salavatlamak istediğimi söyleyince bana izin verdi. Salavatlamamı beğenince yanında cazgırlığa başladım.

Çok babacan insandı ve bu sebeple Şirin Baba denirdi. Nükteleri ve manileri benzersizdi. Pehlivanlar ve seyircilerle diyaloğu çok iyiydi ve alçak gönüllü bir insandı. Bana göre Sarayiçi’nin en önemli cazgırı o idi.

Şirin baba pehlivanları salavatlarken halkın ilgisini çeken maniler söylerdi. Pehlivanların memnuniyetlerini, yaptığı oyunları, manilerin arasında söyler ve halka tanıtırdı, bu da çok ilgi çekerdi. Seyirci keyif alırdı. Biz çırakları da onun gibi maniler söylemeye çalışırdık. Ancak sonraki yıllarda daha çok kahramanlık temalı maniler okunmaya başlandı. Bana göre eski güzelliği kalmadı. Şirin Babanın ünlü manilerinden birisi de,

“Yağmur yağacak seller akacak/Samsunlu İbrahim Karabacak 

Bahçelerde vardır elma ağacı/Sındırgılı Mehmet Ali Yağcı

Bazı pehlivanların gayet sert olur eli/İzmirli paça kazıkçı Kara Ali”

1982 de son defa Sarayiçi’nde mikrofonu eline aldı ve veda etti. Başcazgırlığı bana bıraktı ve o yıldan beri bu görev bana nasip oldu. Bana göre gelmiş geçmiş en iyi Başcazgır Şirin Baba’dır. Bugün cazgırlıkta bu seviyeye geldiysem önce Allah’ın sonra da Şirin Baba’nın sayesindedir. Kendisi Başcazgır olarak başpehlivanlık final güreşinin salavatlamasını bana bırakırdı. Ağalık müzayedelerini de kendisi yapması gerekirken yetişmem için bana yaptırırdı. Şirin Baba sayesinde Başcazgır olmadığım dönemlerde de altın kemerli başpehlivanlar da dâhil birçok final güreşinin salavatlamasını yapma imkânını buldum.”[15]

Allah rahmet eylesin.    

                        Osman Filiz (Osman Kocasakal)

            Asıl soyadı Kocasakal olmasına rağmen “Osman Filiz” olarak tanınmıştır. Cazgırlığa başladığı zaman ses ve hitap yönünden oldukça yetenekli bulunmuş ve “Filiz” gibi bir cazgır yetişiyor” denilmesi üzerine “Filiz” lakabını almıştır. Bu özelliğinden dolayı kendilerini salavatlayan Ahmet Taşçı, Cengiz Elbeye, Hüseyin Çokal, Aydın demir gibi ünlü pehlivanlar “O bizi etkilemiştir” derler. 

10,3.1943 Sakarya doğumlu olup, evli ve üç çocuk sahibidir. Cazgırlık yanında büfe işletmeciliği de yapmıştır. 1993e kadar Sakarya Söğütlü de, bundan sonra da Lara/Antalya’da oturmaktadır. Babasından öğrendiği geliştirmek için TRT spikerlerinden replik dersi almıştır. Kırkpınar Yağlı güreşleri yanında Bafra Karakucak cazgırlığı ve Antalya Avrupa Gençler Şampiyonasında minder Güreş spikerliği yapmıştır.

Cazgırlık öncesinde 19 yaşına kadar yaptığı güreşi omuzundan sakatlanması üzerine bırakmıştır. 1964te “Şirin Baba” lakaplı Mustafa Şirin’in yanında cazgırlığa çırak olarak başlamıştır. 2005e kadar devam ettirdiği cazgırlığı bırakmıştır. Çırakları, Mustafa Bursalı, Kasım Aslan, “Çivi” lakaplı Hüseyin Kara ve Erkan Kocasakal vs dir.[16]

                        Pele Mehmet

            Asıl adı Mehmet Tura’dır. “Pele” lakabını 15-16 yaşlarında İznik Sporda top oynarken takım kaptanı rahmetli Orhan Bey tarafından Brezilyalı ünlü futbolcu Pele’ye izafeten verilmiştir.  1946 Derbent Köyü/İznik doğumlu olup Ortaokulu bitirmiş, 1 kız 3 erkek çocuk sahibidir. Türkiye Güreş Federasyonunda cazgırlık dersi veren Tarihi Kırkpınar’ın ünlü usta cazgırlardandır.  Beş kuşak dedeleri ve iki ağabeyi yıllarca güreş yapmıştır. 1967de başlayan cazgırlığı,

            -“Davul ve zurnaların sesi beni bu mesleğe yöneltti” der. Ustası Deliormanlı Mestan ustadır. Çırakları iki oğlu Levent ve Bülent Tura kardeşler, Antalyalı bayram Ali Dede, Karabüklü Tokur Mehmet, Karamürselli Sabahattin Erdoğan’dır. [17]

            Pele Mehmet 22.10.2020de yakalandığı Covid’ten kurtulamayarak ölmüştür.     

                        Mustafa Bursalı

            1948de İskilip/Çorum’da dünyaya gelmiş, Ankara’da oturur, evli ve üç çocuk sahibidir. MTAdan emekli olmuştur.

1970-1986 arasında güreşmiştir. 1971,1972,1973te grekoromen, serbest ve karakucakta Türkiye şampiyonu olmuş. Sağ kolundaki rahatsızlık ve tedaviden sonra tekrar güreşe başlamışsa da 32,33 yaşlarında güreşi bırakmıştır.

MTA da çalışırken arkadaşlarının,

-“Usta senin sezin güzel sen cazgırlık yapabilirsin” demelerine rağmen, güreş yaptığı dönemde bazı cazgırların usulsüz tavır ve davranışları, bahşiş istemeleri vs yüzünden cazgırlığa sıcak bakmaz.

1986da Yozgat’ın bir ilçesinde gittiği güreşe cazgır gelmediği için teklif üzerine cazgırlık yapar ve böylece cazgırlık hayatı başlar.    

            Teklifi üzerine TGF cazgırların bahşiş toplama, siyasi konuşma yapma yasağı getirilmiş, cazgırlık lisansı kuralı getirilmiştir. O,

-“Güreşe ve cazgırlığa başlatanlara da dua etmiştir. Ustaları Şükrü Kayabaş ve Filiz Osman’dır.[18]

 

Şükrü Kayabaş

 

Yağlı güreşe pehlivan olarak 1957 de başladım. 1964 te rahmetli Mehmet Ali Yağcı ile Kara Ali Çelik güreşirken üzerime düştüler ve sol ayağım kırıldı ve sakatlandım. Buna rağmen güreşten kopmadım. Babaeski’de ve çevresinde yapılan güreşlerde rahmetli ustam Şirin Baba’nın (Kırkpınar Başcazgırı Mustafa Şirin) teşvikiyle 1965 te cazgırlığa başladım.

Rahmetli Pele Mehmet ile kardeş gibiydik. Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan başbakanken Kırkpınar’a katıldığında başpehlivanlara salavatlarken sesim kısıldı. Pele Mehmet hemen devreye girerek fiyaskoyu önledi.

Yağlı güreş dualı bir spor dalıdır. Peygamber Efendimizden beri gelen bir spordur.

“Pirimiz üstadımız Hz. Hamza,

Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa” diyerek cazgır dua eder. Yağlı güreşte bazı ögeler vardır. Bunlar.

1) Salavat, cazgırlar tarafından çeşitli maniler okunarak yapılır.

2) Tokalaşmak, hakkını helal et demektir.

3) Peşrev çekmek, ısınma hareketidir.

4) Paça bağlarını yoklamak, rakibin paçasını kontrol edip gevşek bağlamışsa uyarmaktır.

5) Kıbleye temenna edip yere çökmek, “Allah’ım beni başarılı kıl” diye dua etmektir.

Dua ve peşrevden sonra tokalaşarak güreşe başlanır.

Yetiştirdiği en ünlü cazgırlardan birisi Balıkesirli Osman Çayırdır. Cazgırlık önceden usta-çırak ilişkisi içinde olurdu. Şimdi Türkiye Güreş Federasyonunun açtığı imtihanlar sonunda seçimler yapılıyor. Önceki sisteme dönülürse daha iyi olur. Cazgırlar, pehlivanları çok iyi tanımalı ve öyle salavatlamalıdırlar. Örnek,

  “Bahçemizde vardır birkaç elma ağacı,

Meşhur Kündeci Sındırgılı Mehmet Ali Yağcı” der.[19]        

İstanbul’da oturmaktadır. 1943te Kırklareli ili Babaeski ilçesi Sinanlı Beldesi doğumludur. Ailesi Bulgaristan’dan gelerek Türkiye’ye yerleşmiştir. İmam hatip lisesi mezunu, evli ve iki çocuk dört torun sahibidir. Ticaretle uğraşıp sanayicilik yaparken cazgırlığa da devam etmiştir. İşi bıraktıktan sonra 1990da işini bırakıp emekli olmuştur.

1957de Kırkpınar güreşlerine katılmış, başpehlivanlar İzmirli Kara Ali ve Sındırgılı Mehmet Ali Yağcı güreşirlerken bunun üzerine düşmüşler ve ayağı kırılmış ve pehlivanlığı bırakmıştır.

Cazgırlığa Kırkpınar baş cazgırı Şirin Mustafa’nın yanında -çırak- olarak başlamıştır. 1982de ustasının rahatsızlanması üzerine baş cazgır olmuştur. Cazgırlığa ne kadar devam edeceği sorulunca benim için:  

-“25. yıl, gümüş, 50. yıl da altın yılı olacaktır” demiştir.  1970-1990 arasında Türkiye Güreş Federasyonunda Yağlı Güreş has Başkanlığı yapmıştır. Çırak cazgırlara ders vermiştir. O bir konuşmasında:

-“Bizde çırak-usta ilişkisi vardır. Bütün cazgırlar bana usta derler. Yeni cazgırlar yetiştirmek için çalışıyoruz. Bunlar:

 

Amasya                       Mehmet Tokur

Antalya                       Bayram Ali Dede

Antalya                       Erkan Kocasakal

Balıkesir                      Osman Çayır

Çorum                         Mustafa Bursalı

İznik                           Mehmet Tura (Pele)

İznik                           Bülent Tura

Karabük                      Mehmet Bayram

Kocaeli                       Sabahattin Erdoğan

Samsun                       Kasım Aslan

Samsun                       Kemal Keser

 Silivri                         Recep Koşan

 

Şükrü Kayabaş

 

Cazgırlıkta elli yılı geride bırakarak başta Kırkpınar olmak üzere Türkiye’nin değişik yerlerinde düzenlenen yağlı güreşlerde cazgırlık yapmaya devam etmektedir.[20]

Günümüzün cazgırları deyince; doğaldır ki 50’yılı aşkın bir süredir bu işi yapan Şükrü Kayabaş akla gelmektedir.

Şükrü Kayabaş ustamız, adını ettiğimiz ünlü cazgır Şirin Mustafa’nın çırağıdır. Ve bu gün için Tarihi Kırkpınar’ın da Başcazgırı’dır.

50’yılı aşkın geçen bu süreçte; Şükrü Kayabaş Baş Cazgırımız, kendi ekolünü yaratmış, Tarihi Kırkpınar’a ve ülkemizdeki bütün güreş organizasyonlarına damgasını vurmuştur.

Bugün itibariyle Sayın Şükrü Kayabaş’tan sonra, Bursa İznikli rahmetli Pele Mehmet Tura’yı Tarihi Kırkpınar’ın Başcazgırı olarak tanımlayabiliriz.

Aynı şekilde Antalyalı Emin GER ve Bayram Ali Dede’yi de bu alanda geleceğin baş cazgırları olarak gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Bu arada Edirne’den de Ergun Sevindi kardeşimizi de Kırkpınar’da önemli görevler üstlenecek bir cazgır adayı olarak gördüğümüzü ifade etmeliyiz.

Şükrü Kayabaş

2023 yılında ülkenin çeşitli yerlerinde düzenlenen güreşlerde 2024 yılı Kırkpınar Güreşleri’nde cazgırlıkta 60. Yılını doldurarak cazgırlığı bırakacağını,

Edirne Belediye Başkanlığı tarafından kendisine altın kemer takdim edileceğini,

Bundan sonra ülkenin çeşitli yerlerinde düzenlenecek güreşlere giderek güreş seyircilerinden helallik alacağını

Geleneksel Güreşler Federasyonu Başkanı İbrahim Türgiş tarafından cazgırların eğiticisi olarak görevlendirileceğini,

Yerine büyük ihtimalle Emin Ger’in baş cazgır olarak tayin edileceğini açıklası.

 

Şükrü Kayabaş

 

D. T. 21.01.1943-

Baş Cazgır; 2020,2019, 2018, 2017, 2016, 2015, 2014, 2013, 2012, 2011, 2010, 2009, 2008, 2007, 2006, 2005, 2004, 2003, 2002, 2001, 2000, 1999, 1998, 1997, 1996, 1995, 1994, 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985…

Kırklareli’nin Babaeski ilçesinde 21.01.1943 tarihinde Doğan Kayabaş, 1963 yılında Ustası Şirin Mustafa’nın yanında genç cazgır olarak göreve başlamıştır. 1982 yılında Baş Cazgırlığa yükselen Kayabaş, 2014 yılı Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde 17 cazgır ile birlikte görev yapmıştır.

Cazgırlık görevinde 2014 yılı itibariyle 51. yılını kutlayan Kayabaş, Cazgırlıkta görevinde 25 ve 50 yılları geride bıraktığını, platin yılına kadar görevini sürdürmek arzusunda olduğunu beyan etmektedir.

Şükrü Kayabaş Baş Cazgırı tanımlarken; “Sadece Başpehlivanları er meydanına salan kişidir. Bu bağlamda, Pehlivanları çok iyi tanıması onların yapmış olduğu oyunları çok iyi bilmesi, onları memleketleri ile seyirciye takdim etmesi, Kırkpınar ağalık ihalesini yapması, gerektiğini beyan etmektedir.”

Cumhuriyet tarihinin ilk altın kemerinin ebedi sahibi olan ve 1966, 1967 ve 1968 yılları Başpehlivanı Ordulu Mustafa ile 1976, 1977, 1978 yılları altın kemerli Başpehlivanı Aydın Demir’i, 1982, 1983, 1984 yıllarında altın kemerli Hüseyin Çokal’ı tanıtarak halkın takdirini kazandı. Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde tüm boylarda güreşen pehlivanlarımızı güzel şiirleriyle halkımıza tanıttı. Şu ana kadar 10 belediye başkanı ile görev yaptığını belirten Kayabaş, 41 ağanın açık artırmasını yapmıştır. Belediye Başkanları tarafından çeşitli ödüller ile takdir edilmiştir.

Yiğit olan yiğidin hakkını,

            Tastamam yiğide teslim et.

            Beni de soracak olursanız,

            Tarihi Kırkpınar baş cazgırlarından

            … Bölgesi cazgırlarından

            Şükrü Kayabaş

            … Çırağı … [21]

 

 

                                    Cumhuriyet Öncesi Ün Yapmış Olan Güreşçiler

 

                        Anadolu’da

           

                        Taz-Daz-Ali

 

Orhan Gazi (1281-1362) çağı pehlivanlarındandır. Fatihten önce İznik yakınına yapılan kaleye komutan olarak tayin edildi.

 

                        Şeyh Seyyit Cemalettin

 

            Sultan 1. Murat 1326-1389) zamanı pehlivanlarındandır. Edirne alındıktan(Nisan 1360) açılan Güreşçiler Tekkesi Şeyhliğine tayin edildi. Bu tekke aynı zamanda Şeyh Cemalettin tekkesi olarak da anıldı.

 

                        Er Sultan

 

            Sultan 2. Murat ve Fatih (1403-1451) zamanı pehlivanlarındandır. Bu Er Sultan “Serçeşme-i Kuştigiran” yani pehlivanların başıdır. Mezarını Edirne Güreşçiler Tekkesinde olması onun bu tekkede şeyhlik yaptığının işaretidir.

            Er Sultan Fatih’in huzurunda Akkakoyunlu 70 pehlivana galip gelmiştir. 

 

                        Bahtiyar

Sultan 2. Beyazıt, Amasya’da valiyken (1451-11 Mayıs 1481) Hacı nevruz Bey’in yerine defterdar yaptığı Amasyalı hacı İshak Paşazade Piri Bey’in yetiştirdiklerindendir. 2. Beyazıt tahta çıkmak için geldiği İstanbul’a onu da götürmüştür. Hem güreşen hem de ok atan Bahtiyar burada güreşi bırakıp ok atmaya devam etmiştir.

            Bursalı Şüca

2. Beyazıt devri okçularındandır. Bosnalı bir devşirme olup, Bursa’da bir Türk ailenin yanında eğitildiği için “Bursalı” ve “Tekkecikulu” diye anılmıştır.

İlk önceleri güreşe heves etmiş, bir süre sonra okçuluğa önem vermiştir.

Demir Hasan

Yavuz devri pehlivanlarındandır. Güreşi Er Sultandan öğrendi. Süleymaniye Camii yanında Serçeşme-i Kuştigiran Pehlivan Demir Meydanı vardır.

Nemr Tekkesi denilen tekkenin doğru adı “Demir Tekkesi”dir. İstanbul’da ne kadar kaldığı bilinmezse de Razgrat’ın Kemaller İlçesinin Mumcular Köyünde tekke açmak istemiştir. 

Demir Hasan Pehlivan’ın tekkesini aba-i Âlem diye ün yapan Pehlivan İbrahim Paşa yenilemiştir.     

Turgut Reis

Manisa İli Saruhan İlçesine bağlı bir köyde dünyaya geldi. Babasını adı Veli’dir. Yaratılışındaki yiğitlik ve kahramanlık sebebiyle önce ok atmaya ve güreşmeye heves ederek bu sporları yaptı. Daha sonra denizciliğe yönelerek önce levent sonra ünlü Türk denizcisi oldu. 

Barbaros Hayrettin Paşa komutasında Preveze Deniz 28 Eylül 1538) savaşına katıldı. Barbaros’un ölmesi üzerine Kanuni kendisini va